"Taren?" dedi Opal, güneşlenirken, aniden doğrulup.
"Efend-"
"Şşşt!"
Taren ona anlamsız gözlerle baktı. "Sesi duyuyor musun?" dedi Opal. Taren kulak kesilince hafif bir melodu duydu, gittikçe yaklaşıyordu. Birbirlerine heyecanla dönerek "DONDURMA ARABASI!" dediler ve hızla ayaklanıp sesin geldiği yöne doğru koşmaya başladılar.
Opal koşarken yanlışıkla saçı asker tıraşı olan bir gence çarptı. "Özür dilerim!" dedi. "Estağfurullah." dedi genç ve Opal ona anlamayan gözlerle bakınca "Önemli değil." dedi ve gitti. "Bu sıcakta neden palto giyiyor ki?" dedi ve Taren'ın arkasından koşup ona yetişti. Gittiği zaman Taren iki tane dondurma almıştı bile. Opal'e en sevdiği iki aromalı iki top dondurma uzattı.
Opal dondurmasını yerken Taren'a az önce çarptığı çocuktan bahsetti. "Neden öyle dedi anlamadım. Hangi dil onu bile bilmiyorum."
Taren dondurmasından bir ısırık alıp konuştu: "Müslüman olabilir, daha önce duymuştum sanki."
Opal omuz silkti ve dondurmasını yemeye devam etti.
"Bu akşam Bayan Beverly'e çay içmeye gideceğiz, korkmuyor değilim." dedi Taren külahını ısırırken "Ya Winchester Hanım'ın dediği gibi bizi de öldürürse?"
"Son kez söylüyorum Taren," Opal'in sözü geyirmesiyle kesildi, "Saçmalama."
"İyiki son yediğin şey orman meyveliydi." diyerek eliyle burnunun önünü yelpazeledi Taren, "Sence de garip değil mi ama? Aniden çaya çağırdı bizi."
"Muhtemelen yine bizi uyaracaktır ve bahanesi çaydır. Hem Winchester Hanım'ın dediklerinin doğruluğu ne ki? Burada herkes deli." dedi Opal.
"Haklısın, neyse. Ben gidip içecek bir şey alacağım, istiyor musun?" dedi Taren. Opal onaylayınca arkadaşı yeniden ayaklandı ve soğuk bir şeyler almaya gitti. Opal ise uzandı ve güneşin tadını çıkardı.
Güneş gözlüğünün ardından gözlerini kapamış dinlenirken güneşi kesildi. "Taren niye güneşi mi kes-" Opal öfkeyle doğrulunca Andrew'un kaslarıyla karşı karşıya gelmeyi beklemiyordu. "Selam!" dedi Andrew. "Ah, se-selam. Bağırdığım için özür dilerim seni Taren sandım."
"Önemli değil, şey telefonunu ödünç alabilir miyim? Kendiminkini bulamıyorum da çaldıracağım." dedi Andrew. Opal koskoca kumsala baktı ve tam burada nasıl bulacağını söyleyecekken vazgeçti ve cebinden telefonunu çıkarıp gülümseyerek ona uzattı.
Andrew telefonu aldı ve kendi numarasını çevirip kulağına götürdü telefonu. Birinci çalıştan sonra cebinde bir telefon çalmaya başlayınca Andrew gözlerini kapayıp iç çekti ve "Lanet olsun, sessize almayı unutmuşum. Plan başarısız oldu." deyip Opal'in telefonunu kapatıp ona geri uzatınca Opal onun ne yapmak istediğini o zaman anladı. "Akşam sana mesaj atarım." diye göz kırptı Andrew ve oradan uzaklaştı. Opal bir çığlık atmamak için kendini zor tuttu ve en sonunda dayanamayacağını anladığı anda bir şey ısırmaya karar verdi.
Bir şey bulamadığı için kötü bir zamanda geri dönen Taren'in kolunu sertçe ısırdı. Arkadaşı acıyla bir çığlık attı ve dizlerinin üstüne göz yaşları içinde oturdu. Opal'i itmeye çalıştı ama başaramadı en sonunda bir tokadı geçirip yere düşmesine sebep oldu. "NAPIYORSUN SÜRTÜK! KOLUMDA KÖRFEZ AÇTIN!" diye bağırdı Taren. "Taren! Taren! Ne oldu biliyor mus-AAAAHH! NAPIYORSUN!" Opal acıyla kolunu dişleyen Taren'a baktı. "DİŞLERİNİ BİLİYOR MUSUN BE KALTAK? BU NASIL BİR ACI BÖYLE?"
Taren bıraktığı zaman Opal kızarmış bir suratla ona "Şimdi seni sikeceğim." dedi ve öfkeyle üstüne atladı.
Yerde boğuşurlarken bir ses "Hey, çocuklar?" dedi. Dönüp sesin sahibi Winchester Hanım'a baktılar. "Yanlış bir zamanda mı geldim? Gelmedim değil mi?" dedi yaşlı kadın. "Ah, hayır, hayır." diyerek güldü Taren ve Opal'e ölümcül bakışlar atarak ondan ayrıldı. "Bu akşam, Bayan Beverly'e yemeğe gideceğinizi duydum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
142
Mystery / ThrillerBiri kız biri erkek iki yakın dost yaz tatilinde bir sahil kasabasına güzel bir tatil için gelmişti. Fakat kasabaya musallat olan ve her sene Temmuz dolunayında ortaya çıkan bir ruhun olduğunu ve bu ruhun onların peşinde olduğunu nereden bilebilirle...