Sherlock saatin kaç olduğunu umursamadan içmeye gitti. Rasgele bir bar seçmiş ve tabureye oturur oturmaz 'Viski!' diye bağırmıştı. Ne içtiğinin pek önemi yoktu, sadece beyninin biraz uyuşmasını istiyordu. Yoksa delirecekti.Önüne konan bardağa alayla baktı. "Bana şişeyi ver," diye emretti. Karşındaki genç umursamadan ve bir şey demeden arka taraftaki şişelerden birini masaya koydu, diğer müşterilerle ilgilenmek için uzaklaştı.
Sherlock ise kalmasını isterdi. Kalmasını ve sorunun ne olduğunu sormasını. Çünkü buna çaresizce ihtiyacı vardı. Birilerine içindekileri dökmek, derdine deva bulmak istiyordu.
Birkaç bardaktan sonra görüşü bulanıklaşmaya başlamıştı. Ama yine de içmeye devam etti. Tüm şişe bitene dek. Ve sonunda, iyi hissediyordu. Ayağa kalktı ama dengede durması biraz zor oldu. Yan taraftan tutundu ve yardım etmeye çalışanlara durmalarını işaret etti. Kendi başına yürüyebilirdi. O Sherlock Holmes'tu.
Yavaş adımlarla bardan çıktı ve bir taksi çevirdi. Taksici şüpheli gözlerle kendisini inceleyip nereye gideceğini sordu.
"Beni Jawn'a götür."
"Ne?"
"Jawn!" dedi Sherlock.
Taksici yine o şüphe dolu bakışlarıyla bir süre onu izledikten sonra "Jawn denen herif nerde yaşıyor?" diye sordu.
"221B Baker Street."
Taksici bir şey demeden önüne döndü. Sherlock ise camdan dışarıyı izledi. İnsanları. Her birinin farklı sorunları vardı, ve buna rağmen yaşamaya devam ediyorlardı. Sherlock bunu büyüleyici bulurdu. İnsanlardaki bu yaşama arzusunu ve hayatta kalma içgüdüsünü.
Sonra aklına John geldi. Küçük, tatlı, masum John.Onu seviyordu. Bundan emindi. Onun da kendisini sevdiğini biliyordu, aslında her şey çok basit görünüyordu. Ama durum bir o kadar da karmaşıktı. Onlar en iyi iki arkadaştı ve Sherlock bunun değişmesinden, onu kaybetmekten korktuğu kadar çok korkuyordu.
Taksici geldiklerini söylediğinde cebinden para çıkarıp miktarına bakmadan uzattı. John hakkında düşünmek kafasını fazlasıyla meşgul ediyordu çünkü.
Eve girdiğinde ortamın fazla sessiz olduğunu farketti. Mrs Hudson dışarda olmalıydı, ama John?
Yukarı çıktı ve oturma odasına baktı. Kimse yoktu. Sonra merdivenlere ilişti gözü. John'un odasına nerdeyse hiç gitmemişti. Taşındıkları zaman dışında. Birden içini merak kapladı ve sarhoşluğunda verdiği cesaretle yukarı çıktı.Kapıyı yavaşça açtı ve içeri bakındı. John uyuyordu. Önce hayranca izledi onu. O kadar güzeldi ki. Elinin tersiyle yavaşca yanağını okşadı.
Gülümsedi.Tam odadan çıkacakken, fazlasıyla uykusunun olduğunu hissetti.Ve düşündü; John'un yanında uyuyabilirdi.
Sonuçta o John'u seviyordu John'da onu. Birlikte uyumalarında hiçbir sakınca yoktu. Kendisini ikna ettikten sonra yatağın diğer tarafına geçti ve uzandı. John'a taraf döndü. Göz kapakları ağırlaşana dek, onu izledi. Hayatının aşkını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
johnlocked ✔️
FanfictionSherlock, sabırlı biriydi. Sevdiği adamı yıllarca bekleyecek kadar. Yaptığı tüm yanlışları, hataları göz ardı edecek kadar. (Burda John'un onlarca kızla randevulaşmasından bahsediyordu, elbette) Ama sabrının da bir sınırı vardı. Neyse ki o sınıra ge...