Sherlock'u uyandıran, küçük çaplı bir çığlık ve ardından gelen düşme sesiydi. Zonklayan başına rağmen gözlerini açtı ve yerden kalkan John'a baktı.
"Günaydın."
"Yatağımda ne arıyorsun Tanrı aşkına?!" diye sordu John. Fazla sinirliydi, bunda yeni uyanmış olmasının verdiği etki büyüktü danışman dedektife göre. Jawn daima uykuyu seven ve yataktan çıkabilmek için 5-10 dakika harcayan biri olmuştu.
"Lütfen sesini kısar mısın?" diye rica etti Sherlock. "Dün fazla kaçırmışım, başım çok feci."
"Senin tüm bu tuhaflıklarına katlandığım için bana ödeme yapılmasını hakediyorum." derken banyoya doğru ilerledi John.
Sherlock geri uyuyamayacağının farkında, yataktan kalktı ve yaşadığı hafif baş dönmesinin geçmesini bekledi.
Odadan çıkıp aşağı indi. Bayan Hudson her zamanki gibi çayını hazırlamış ve sehpaya koymuştu. Önce gidip kendine gelebilmek için soğuk bir duş aldı, birkaç ağrı kesici attı ve siyah pantolon, mor gömlek giyerek salona döndü. John çoktan gelmiş koltuğunda oturuyor ve gazete okuyordu.
"Çay ister misin?"
"Evet lütfen" diye cevapladı John, bakışlarını gazeteden çekmeden. Sherlock yaptığı kibarlığın farkına varılmadığını düşünerek hayal kırıklığı yaşadı. Hadi ama, o Sherlock Holmes'tu ve birilerine çay döküp onlarla ilgilenmezdi.
Çayları doldurduktan sonra kendi koltuğuna geçti ve John'u izledi. Gazeteyi okurken satırları takip eden gözlerini, farkında olmayarak ikiye bir dudaklarını yalamasını, nadiren de olsa kaşlarının arasındaki beliren o çizgileri.
"John, bugün birlikte bir şeyler yapmak ister misin?" üzerinde düşünmeden sorduğu soru, beklediği gibi onu şaşırtmıştı.
"Ne gibi?"
"Çin yemeği yemeyeli epey oldu? Ya da--"
"Ah, üzgünüm ama randevum var. Birkaç saate çıkacağım."
"Kiminle?" Sherlock sesinin birden soğumasına ve ciddileşmesine engel olamadı.
"Sarah, üniversiteden tanıdığım biri. Arayı kapatmak için kahve içip sohbet edeceğiz."
"Aslında benim elimde boş, tatilde olduğumu biliyorsun ve evde yalnız oturmak oldukça sıkıcı olacak gibi.."
Cümlesi biter bitmez John şaşkın gözlerle ona baktı. Sherlock fazla mı belli ediyordu duygularını? Ama zaten amaçta bu değil miydi?
"Ama onu tanımıyorsun?" Kuşkuyla kendisini süzerken devam etti: "Yeni insanlarla tanışmayı da hiç sevmezsin?"
Sherlock gözlerini devirmek istedi, bariz olanı anlamamak oldukça zor olmalıydı. John'un bu inkarı, körlüğü nedendi?
"Neyse," John gazeteyi katlayıp çayından son bir yudum aldı ve ayağa kalktı. "Zaten bu yıllar sonra ilk buluşmamız, senin gelmen garip kaçabilir.Belki sende geçmişten birileriyle iletişime geçmelisin, ya da randevu sitelerine falan kaydol" John'un yüzünde oluşan sırıtış, Sherlock'a bu olayı çözmeye dair en iyi yöntemi buldurdu.
John çeketini alıp giderken, Sherlock yüzündeki tebessümle onu izliyordu. John'un dalga geçmek için öylesine söylediği o basit cümle; kurtuluşları olacaktı. Nasıl mı?
Sherlock, kendine bir erkek arkadaş bulacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
johnlocked ✔️
FanfictionSherlock, sabırlı biriydi. Sevdiği adamı yıllarca bekleyecek kadar. Yaptığı tüm yanlışları, hataları göz ardı edecek kadar. (Burda John'un onlarca kızla randevulaşmasından bahsediyordu, elbette) Ama sabrının da bir sınırı vardı. Neyse ki o sınıra ge...