Renkli ışıklar gözlerini adeta büyülemişti onu. Parıldayan gözlerinde o renkli ışıkların yansımaları vardı. Sırıtmasına engel olamadı. Soytarı kıyafeti giymiş sıska bir adam insanlara " Gelin! Eğlencenin diyarı , hayallerinizin kapıları sizinle buluşsun!" Diyerek müşterileri büyük bir çadıra çekmeye çalışıyordu. Çadırın önünde bir kapı vardi. Ilgisini çeken aileler kapının önünde kuyruk oluşturmuşlardı. Dolunay sıraya girse bile sıranın ona gelmeyeceği belliydi. Soytarının içeriye girenler için hatıra fotografı çektiğini gördü. Aileler gülümseyerek poz veriyorlardı. Her fotografı çadırın önündeki kapının yanında duran pano şeklindeki yere asıyorlardı.
"Sen gitmeyi düşünmüyor musun?"
Dolunay irkilerek arkasından gelen ürkütücü sese baktı.
Arkasında uzun boylu , başında uzun , silindirik bir şapka giyen sihirbaza benzeyen bir adam duruyordu.
Saygıyla " Sıra çok uzun. Sanırım bana gelesiye kadar gösteri biter." dedi Dolunay.
"Bence çok şey kaçırıyorsun. İnanılmaz gösterilerimiz var." dedi adam.
"Çok teşekkürler. Bir daha ki sefere gelmeye çalışıcam." diyerek gülümsedi.
" İyi günler hanımefendi. Bir daha ki sefere umarım gelirsiniz." dedi şapkasıyla selamlayarak.
"Umarım. İyi günler." dedi Dolunay.
Adam kızın yanından ayrıldı. Adam insanların arasından kolayca çadıra girdi.
Dolunay buraya onu görmeye gelmişti. Dolunay'ın gittiği okuldaki yıllarca gizliden gizliye aşık olduğu Kıvanç adlı serseriyi görmek için gelmişti. Aslında birazda sosyalleşmek amacıyla gelmişti. En yakın arkadaşı Beril'e söylemişti ama her yıl yaptıkları aile toplantıları olduğu için gelememişti.
Etrafta biraz dolandı. Sonunda Kıvanç' ı görmüştü. Pamuk şeker satan adamdan sarışın bir kıza pamuk şeker alıyordu. Sarışın kız çocukmuş gibi sabırsızlıkla pamuk şekeri bekliyordu. Dolunay bunu görünce kıskanmıştı. Sarışın kız , okuldaki erkeklerin arkasından koştuğu Cloe' ydi. Kız Londra'dan gelmişti. 6 aydır Kıvanç ve Cloe sevgiliydiler. Dolunay Kıvanç' ı sevmeyi bırakmak istiyordu ama kalbine söz geçiremiyordu. Ortaokuldan beri aynı sınıftaydılar ve Dolunay ona ilk görüşte aşık olmuştu.
"Dikkat et!" diye uzaktan bir ses duydu ama anlayasıya kadar iş işten geçmişti.
Kendini bir anda yerde bulmuştu. Kendisine çarpan kaykaylı çocuk da biraz ilerde düşmüştü. Kaykayı ise kızın yanındaydı. İnsanlar nedensiz bir şekilde etrafında toplaşıp gittiler. Bazı küçük çocuklar ve komik bulan ergenler gülüyorlardı. Göz ucuyla baktığında Kıvanç ve yanındaki Cleo'nin de güldüğünü görmüştü. Kız , düştüğü duruma hem utanmış hem sinirlenmişti.
Çocuk sinirle yerden kalkıp Dolunay'ın yanına geldi.
Kaykayını alarak "Yolun ortasında ne işin vardı. Kenarında dursana." diyerek kıza öfkeyle püskürdü.
Dolunay'da yerden kalkarak çocuğun karşısana geçti. Aynı şekilde o da öfkeyle"Suç ben de mi? Bana çarpan sensin. Ben mi çarptım sana?" dedi.
Alaylı bir şekilde "Acelem olmasaydı seninle bunun kavgasını yapardım. Ama acelem var. Seninle uğraşamam." dedi çocuk. Kaykayına binerek gitti.
Kızın fazlasıyla canı sıkılmıştı. Çocuğun kaykayı sanırım kafasına çarpmıştı çünkü kafası zonkluyordu. Başına buz koysa geçerdi. Sirke yeni gelmişti ama göreceğini görmüştü. Hem burada tek başına canı sıkılıyordu. Eve gitsem daha iyi olur diye düşündü kız. Bu yüzden eve gitmek için ilerledi.
Eve erken gidebilmek için mezarlığın olduğu o sokaktan geçti. Ara sokaklardan gitmek her zaman daha kolay eve ulaşmasını sağlıyordu. Tam geçerken mezarlığın içinde sirkte gördüğü silindir şapkalı , sihirbaz kıyafetli adamı yaşlı bir adamla konuşurken gördü. Yaşlı adam 60 yaşında gibi görünüyordu. Bu yaşlı adamın akşam vakti mezarlıkta bulunması ne garipti. Sihirbaza bağıran yaşlı adam:
"Daha fazla insan almalıyız. Bu kadar insan onlara yeterli değil."
"Elimden geldiğince uğraşıyorum."
"Elinden sadece bu kadar mı geliyor gerçekten?" Yaşlı adam alaylı bir şekilde gülmüştü. "Evlat , bana bak!"diyerek sihirbazın çenesini tuttu. "Seni bunun için geliştirdim. Seni bunun için büyüttüm. İnsanların canını almak kolaydır yeter ki elinde neden olsun. Benim elimde ise bir sebebim var. Ama istediğim şekilde olaylar ilerlemiyor. En az 60 insan olmalı. Biz ise 40 insanı bile zor buluyoruz. Koltuklar 100 kişilik ama biz onun yarısına bile gelemiyoruz." diyerek daha çok hiddetlendi adam.
Yumruk yaptığı elini başına sertçe vurarak"Nerede hata yapıyorum evlat?" dedi yaşlı adam.
"Bilmiyorum. Baba , belki kendimize başka bir iş bulmalıyız." diyerek baktı adama
Adam alayla güldü. "Başka bir iş he"
Yaşlı adam aniden ciddileşerek "Başka iş miş yok. Bizi yaşatırlar mı sanıyorsun? Eğer işi bırakırsak ruhların ilk öldüreceği kişi biz oluruz. Ruhlarla şaka olmaz oğlum. Onlar istediklerini almak için her yolu denerler." diyerek elinde araba levyesi gibi ucu sivri bir metal parçası belirdi. Hızlıca sihirbazın boğazını kesti. Bunu beklemeyen sihirbaz inleyerek " Baba!" diyerek dizinin üstüne yığıldı."Üzgünüm oğlum. Ruhlar ikimizden birini seçmem için zorladı. Ben ölemem." dedi adam soğuk bir sesle.
Kız ağzı açık olanları izliyordu. Çabuk oradan gitmek istiyordu.
Aniden gök gürledi. Sihirbaz yığıldığı yerden yükseye uçmaya başladı. İçinden beyaz bir duman yükselmeye başladı. Ruhu bedeninden çıkıyormuş gibiydi. Beyaz duman havaya giderek kayboldu. Sihirbaz yere düştü.
Kız gözlerinin gördüklerine inanamadı. Rüya gördüğünü düşündü. İki kere gözünü açıp kapatmıştı. Ama gerçekti.
Oradan hemen kaçmak istiyordu. Ayak seslerinin duyulmaması için yavaş yavaş arkasına doğru yürürken görmediği konserve tenekesine çarptı. Gecenin sessizliği tenekenin çıkardığı sesle bölündü.
Yaşlı adam sesin geldiği yere bakınca genç kızı gördü.
Dolunay , yaşlı adamın bakışları ona dönünce panikle geriye doğru koşmaya başladı.
Yaşlı adam sivri metali kıza doğru attı. Ama kız çoktan kaçmıştı. Adam kızın arkasından sessizce küfür savurdu.
"Seni bulucam!" Diye arkasından bağırdı.
Az önce yaşadıklarının şokunu bir türlü atamadı kız. Mantığını kullanamıyordu. Gördüklerine inanmak istemiyordu. Adamın ruhunun çıkışını gözleriyle görmüştü. Düşündükçe daha da garipsiyordu.
Şimdi ne olacağını düşündü. Unutmak istedi sanki orada yok olmak istedi. Ama görmüştü. Yaşlı adam onu görmüştü. Ya onu da öldürürse ne olacaktı.
O yerden baya uzağa gitmişti. Bir duvarın üzerine yaslanarak yere oturdu. Boğazını tuttu ve hızlı hızlı soluklar almaya başladı. Nefesi kesilmeye başlamıştı. Oksijen sanki bitmiş gibiydi. Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Eli pantolonun cebine gittiğinde astım ilacının orada olmadığını fark etti. Kaykaylı çocuk ona çarptığında yere düşmüş olmalıydı. Bu kadar stres ve yorulmak ona zararlıydı. Korkuyordu.
Yoldan geçen kimse yoktu. Nerede olduğunu bilmiyordu.
Kaybolmuştu.
Gecenin sessizliğini kızın nefes almak için çıkan hırıltılı sesleri bölmüştü.
İnsan; doğar , büyür ve ölür
Ne kadar kolaydı bunları söylemek. Ölüm. Sessiz bir ritmin seni içine çekmesi gibi. Ölüm davulları çalmaya başlamıştı onun için... Artık sona gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doluçın
General FictionSıradan bir hayatı olan bir kızın , bir akşam gördüğü olağanüstü bir olaydan dolayı hayatı ne kadar etkilenebilir? Bu hikaye genç bir kızın bir akşam dünyasının , hayatının birden değiştiğini gösterir.