Ölümün dünyasında acı, bir his değildir...Aksak bacağımla yeni arkadaşımın hızına yetişmeye çalışırken bir erkeğe göre fazlasıyla narin olan bedenini inceliyordum. Yaşına göre uzun ama zayıftı ve şartlar göz önünde bulundurulduğunda zayıflamaya da devam ediyordu. Kumral saçları tatlı yüzünü çevreliyordu. Mavi gözleri insana umut veriyordu.
"Bu şeyin ne olduğu hakkında bir fikrin var mı?" Konuya bodoslama daldığımın farkındaydım ama her şey apaçık ortadaydı ve bildiklerine ihtiyacım vardı. Yürümeye öylesine dalmıştı ki söylediğimi dinlememişti bile.
"Ne dedin?"
"Bu deprem ya da her neyse, ne olduğu hakkında bir fikrin var mı?" Diye yineledim, bir şeyleri tekrarlamaktan nefret ediyordum.
"Deprem mi? Hayır, bu kesinlikle bir deprem değil."
"Tam anlamıyla bir enkazın ortasında uyandım ve bu ancak bir depremin eseri olabilir." Yüzümü görebilmek için yavaşlamıştı, artık önümde değil yanımda yürüyordu.
"Senin durumunda olsaydım ben de öyle düşünebilirdim. İnan bana çok şanslısın, bu şey her neyse sana çok merhametli davranmış."
"Neyden bahsediyorsun?" Çatık kaşlarımın arasındaki çizgi son günlerde hiç olmadığı kadar belirginleşmişti.
"Ben..." Yutkundu, o anları tekrardan yaşıyor gibiydi. "Ben bir havuzda uyandım. Sadece birkaç saniye sürdüğüne yemin edebilirim. Suya dalıp çıkmıştım ve bu sadece saniyeler sürmüştü. Dalışımı hiçbir şekilde hatırlamıyorum ama suyun içinde kaldığım anı ve çıkışım an be an aklımda. Çıktığımda dünya bir enkazdı ve neredeyse yüz yıl eskimişti, söylesene bu nasıl mümkün olabilir. Bu şey bir depremden bir felaketten çok daha öte bir şey."
Ve bir şok dalgası daha, doğru söylüyordu bu nasıl mümkün olabilirdi? Şanslıydım hem de çok şanslıydım ama ilk günüm 'neden ben' demekle geçmişti. Bir çocuk olabilirdi ama sandığımdan çok daha güçlüydü. Onun yerinde olsaydım şimdiye kafayı sıyırmıştım.
"İlk anlarda neredeyse deliriyordum, belki dünya eski haline döner diye tekrar tekrar suya daldım ama görüyorsun işte şimdi buradayım."
"Peki deprem değilse ne o zaman?"
Derin bir nefes alıp verdi daha çok bir iç çekişti.
"Bilmiyorum, sanki farklı bir dünya gibi sanki başka bir evrene geçmişiz gibi... Evet saçma geldiğinin farkındayım ama bunun başka bir açıklaması olamaz, hem ben de..." Duraksadı. Ne söyleyeceğini biliyordum ama o söylemek istemiyor gibiydi, onunla alay edeceğimden korkuyordu.
"Öyle mi hissediyorsun?" Bakışlarını bana çevirdi mavi gözlerinde sevginin ilk filizlerini görebiliyordum.
"Evet."
"Haklısın, başka bir açıklaması olamayacağı gibi senin gibi ben de öyle hissediyorum. Bambaşka bir dünyadaymışız gibi, burası evimiz değilmiş gibi... Hiçbir şey olması gerektiği gibi değil. Hayvanlar yok, insanlar yok, güneş yok ve biz saçma bir şekilde şehirlerden uzaklaşıp dağlara doğru gidiyoruz..." İşte o anda daha önce çakması gereken şimşekler çakmıştı. Neden kuzey? Neden hepimiz kuzeye gidiyorduk? Sam, gördüğü çocukların da kuzeye doğru ilerlediğini söylemişti. Bu bir tesadüf olamazdı. Soğuktu, Akaman dağlarına ev sahipliği yapıyordu ve hayvanların da yok olduğunu da bildiğimize göre yiyecek de yoktu, o halde kuzey hepimiz için son seçenek olmaz mıydı?
"Neden kuzeye doğru ilerliyorsun?"
Sorduğum soruyla afallamıştı. Sanki gittiği yolun farkında değilmiş gibiydi. Bunu hiç sorgulamamıştı, seçeneklerini gözden geçirmemişti çünkü tek bir seçeneği vardı, onun seçimi bilinçsizceydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MORTEM GÜNCELERİ
FantasíaÖlüm güçtü ve o da ölümün ta kendisiydi... *** Sağ kulağımdan akan kanın dudaklarımı yalayıp bembeyaz karın üzerine bıraktığı pembe damlaları izlerken tekrardan harekete geçen ayak sesleriyle ürperdim. Başımı h...