Bakışlarım taş zemini esaretine almışken tekrar çocukluğuma dönmüştüm. Hırslarına yenik düşen tamamen öfkeyle yoğrulmuş o küçük kızı anımsadım. Acıyan bakışlardan nefret eden, tek sığınağı yalnızlık olan o küçük kız şu anki çaresiz kızı görse ne derdi acaba? Acınası bakışlara bir yenisi daha eklenirdi ve kesinlikle koca bir aptal olduğumu söylerdi. Her şey bir hiç uğruna mıydı? Tüm bu acılar, tüm bu yalnızlıklar böylesine çaresiz bir sonu mu hak ediyordu? Nasıl bir son hak ettiğime ben karar veremezdim farkındaydım ama düşünmeden de edemiyordum her şey bu kadar erken bitiyor olamazdı.Kendime reva görmediğim sonum bu kadar yakınken Eamon beni güzelce bir sarsmıştı. Sam'in yaşamasını istiyorsam eğer ondan uzak durmalıydım. Başının çaresine bakmayı öğrenmeliydi üstelik onu da fanatiklere hedef olarak göstermek akıllıca olmazdı.
"Eamon'un gerçekleri içinde tutamama gibi bir huyu vardır."
Bakışlarımı taş zeminden kaldırarak kadına çevirdim. Havandaki işini bitirmiş ezdiği şeyi demir bir bardağa almıştı. "Fark ettim." Diye mırıldanırken sırıttı. Merakıma yenik düşerek ekledim. "Onu uzun zamandır tanıyor olmalısın."
İç çekti. "Eamon'u hasat edildiği dönemden beri tanırım. Eğitimi boyunca onu defalarca kez ölümün eşiğinden çekip aldım. O sıska çocuk nasıl böyle bir adama dönüştü hala hayret ediyorum." Eamon'u o haliyle düşünemiyordum bile.
Şöminedeki kazanda kaynamakta olan sudan bir kepçe alarak demir bardağa döktü. Tahta kaşıkla birkaç kez karıştırdıktan sonra masaya bıraktı. Masanın arkasındaki raflara doğru giderken yeni bir soru yönelttim. "Eamon da bizim gibi hasat mı edildi?"
Ellerinin arasına sıkıştırdığı giysilerle bana doğru gelirken cevap verdi. "Evet, genelde dünya hasatlarından iyi askerler elde edilmez ama Aren ve Eamon en azından kısa bir süre için bu önyargıyı kırmıştı. Tabii sonraki dönemler yine hüsran dolu oldu."
Elindeki giysileri hemen yanıma yatağın üzerine nazikçe bıraktı. Karanlıkta seçemediğim bir raftan da bir çift deri bot alıp yere koydu. Kibar ve naif hareketleri fazlasıyla dikkat çekiyordu. Tekrar sandalyesine oturup bacaklarını üst üste atarak ellerini kucağında birleştirdi.
"İlk olarak hangisi hasat edildi peki?" Bu kadından öğrenebileceğim kadar çok şey öğrenmeliydim.
Birkaç saniye gözlerimin içine baktıktan sonra küçük bir tebessümle birlikte başını hafifçe yana eğdi. "Şöyle yapalım, sorularını üniformanı giyerken sor ben de cevaplıyım. Böylece dağıtıma da geç kalmamış olursun."
Bunun makul bir anlaşma olduğuna kanaat getirerek çıplak ayaklarımı zeminle buluşturarak ayağa kalktım. Yaklaşık yirmi dört saattir yatakla bütünleşen bedenimin güzel bir yürüyüşe ihtiyacı vardı. Başım hafif dönse de umursamadım. Elim kıyafetlere gittiği sırada şifacıdan beklediğim yanıtı alabilmiştim.
"İlk olarak Aren hasat edildi, Eamon ondan bir dönem sonra aramıza katıldı."
Tam tahmin ettiğim gibiydi. Elime aldığım ilk şey deri kot karışımı bir kumaşa sahip olan siyah bir pantolondu. Üzerimdeki yırtık kanla kaplı pantolonu çıkartmamla ezik ve çiziklerle kaplı olan bacaklarım gözler önüne serilmişti. Farklı aşamalarda olan onlarca morluğum vardı. Hiç bekletmeden pantolonu bacaklarımdan geçirdim. Zayıflamıştım normal şartlarda beni sıkması gereken pantolon bir tık bol gelmişti. Ama fazlasıyla sıcak tutuyordu. Pantolon düğmesini iliklediğim sırada Emily'nin fısıltılı sesi duyuldu."Gerçekten Mortem sana hiç iyi davranmamış."
Sırıttım. Mortem kesinlikle merhametliydi asıl acımasız olan Dünyaydı , tabii o bunu hiçbir zaman bilemeyecekti. Elim siyah renkteki kazağa gidince yeni bir soru yönelttim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MORTEM GÜNCELERİ
FantasíaÖlüm güçtü ve o da ölümün ta kendisiydi... *** Sağ kulağımdan akan kanın dudaklarımı yalayıp bembeyaz karın üzerine bıraktığı pembe damlaları izlerken tekrardan harekete geçen ayak sesleriyle ürperdim. Başımı h...