Güney Sahası, Ent Şehri Yakınları"Bugüne kadar hiçbir zaman Arena kişisel bir meselem haline gelmemişti." Dedi genç adam ağaçlık alandaki Morpların her hareketini izlerken. "Ama sen Yüzbaşı Eamon bunu kesinlikle değiştirdin ve itiraf etmek gerekirse heyecan verici olacak." Diye fısıldadı sırtına uzanıp bir ok alırken.
Eamon alayla sırıtmaktan kendisini alamamıştı. "Senin aksine Yüzbaşı, silah arkadaşlarımın intikamını almak beni sadece tatmin edecek."
Aren okunu Mortem çeliğinden yapılmış olan yayına yerleştirirken memnun bir ifadeyle gülümsedi. Dişli bir rakip bulduğu için seviniyordu. Eamon'la olan yolculuğunun üçüncü günündeydi ve beklediğinden de eğlenceli geçiyordu. Üç gündür Güney Sahasının her bir noktasını karış karış gezmişlerdi buldukları acemileri askerlerle birlikte Dara'ya gönderiyorlardı. Üç düzine askerle yola çıkmışlardı ama geriye sadece on kişi kalmıştı. Şu ana kadar on düzine acemiyi yolcu etmişlerdi. Başka kimsenin olmadığına karar verip geri dönüyorlardı ki geceyi geçirdikleri kayalıkların dibinde dört tane Morp'u fark etmişlerdi.
Sertçe çektiği yayı serbest bırakmadan önce Eamon'a tehlikeli bir bakış atarak onun da kendisine bakmasını sağlamıştı. Kahvenin en koyu tonunu taşıyan gözleri Aren'e karşı büyük bir öfke taşıyordu. Bu Aren'i daha çok heyecanlandırıyordu, karşısındaki bu adamın boğazını keseceği günü iple çekiyordu.
"Sayılı günlerin var Yüzbaşı, iyi değerlendir."
Karşısındaki adam tehlikeli kabul edilecek bir şekilde gülümsedi. "Arena'ya kadar tüm gecelerimi Dara'nın en güzel kadınlarıyla geçirmek gibi mi?"
Aren keyifle sırıttı bu fikir ona çok cazip gelmişti. "Bu gayet güzel bir fikir Yüzbaşı, istersen sana isim önerisinde bile bulunabilirim."
"Bu fikir benim için değildi Yüzbaşı, senin içindi."
Aren'in gülümsemesi dişlerini ortaya çıkaracak kadar büyümüştü. Bu çocuğu sevmişti, hatta nefesini keserken üzüleceğini bile düşünmüştü. Ona cevap vermek için aralanan dudakları yanındaki askerin endişeli sesiyle kapanmıştı.
"Yüzbaşım şuna bakın!"
Gözlerini askerin işaret ettiği yere çevirirken kalbi saçma bir şekilde teklemişti. Genç bir kız ağaçların arasından çıkmış etrafını ürkek bakışlarıyla tarıyordu. Hemen solunda kalan Morpları fark etmemişti. Bacağındaki sargının yanında yüzü kesik ve eziklerle kaplıydı. Topallayarak yürüyordu, kıyafetleri kir içindeydi. Kızıl kahve tonlarındaki saçları omuzlarına dökülüyordu. Yüzünü net bir şekilde göremese de beyaz tenli olduğunu anlayabiliyordu. Tekrar ormana girmek için geri dönüyordu ki yaratıkların sesini duymuştu. Birkaç saniyelik bir duraksamanın ardından yavaşça Morplara doğru dönmüştü. Aren kızın yüzündeki şaşkınlığı, korkuyu iliklerine kadar hissetmişti. Bu haliyle Morplara karşı hiçbir şansı yoktu.
Eamon da Aren gibi kızı izliyordu ve o Aren'in aksine müdahale etme taraftarıydı. Sırtını dikleştirip yayını çekip hedef aldı ama Aren elini yayına koyup indirmişti.
"Bekle!" Dedi fısıldayarak. "Neler yapabileceğini görmek istiyorum."
Eamon inananamaz gözlerle Aren'e dödü. "Onu öldüreceksin!"
Aren tekrar kızı izlemeye koyuldu, bu Arena'daki çoğu dövüşten daha heyecanlı olacaktı. "Ona baksana, zaten bir ölüden farkı yok. Bundan sonraki hayatı o canavarlardan ibaret olacak, bununla şimdi yüzleşmesine izin ver."
"Biz buraya onları korumak için gönderildik Yüzbaşı, Morpların önüne atmak için değil."
Aren umarsızca başını salladı. "Gerçekten Yüzbaşı Eamon, şu kızın eğitimleri geçebileceğini düşünüyor musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MORTEM GÜNCELERİ
FantasyÖlüm güçtü ve o da ölümün ta kendisiydi... *** Sağ kulağımdan akan kanın dudaklarımı yalayıp bembeyaz karın üzerine bıraktığı pembe damlaları izlerken tekrardan harekete geçen ayak sesleriyle ürperdim. Başımı h...