Yoğun Bakım

21.6K 948 67
                                    

Dolunay'ın Ağzından;

Valizimi toplamış, Asım Komutanların dönmesini bekliyordum. Can sıkıntısından televizyonda bir haber kanalı açmıştım.

"Van'da terör saldırısı: ağır yaralı 1 asker, yaralı 30 sivil ve 2 de ölü." diyordu spiker kadın.
Elim ayağım titremişti. Ne yapacağımı bilemez halde koruma askerlerin yanına koşturdum.

"Bir...asker...bir..."
Değil cümle kurmak, kelimeleri bir araya getiremiyordum.

"Neler oluyor?" diye sorduğunda toparlanıp;
"Van'daki saldırıda 1 asker yaralanmış. Otuz tane de sivil halktan yaralı varmış ve 2 de ölü..." diyebildim.

"Ne? Nasıl olur? Plana göre bir kişinin bile burnu kanamayacaktı."

"Hastaneye nasıl gidebilirim?" diye sordum hemen.

"Üzgünüm. Asım Komutan'ın kesin emri, dışarı çıkamazsınız."

"Lütfen!"
Asker bana acımış olacak ki kabul etti. Diğer koruma asker; bana acıyan asker beni hastaneye bırakıp geri gelesiye kadar tek başına nöbet tutacaktı.

Lanet yol bitmek bilmiyordu. Hastaneye ulaşmak ve görmek istiyordum. Tam olarak neyi görmek istediğimi bilmiyordum ama düşüncelerimi kara bulutlar kaplamıştı ve sanki her an onlardan zihnime karamsarlık yağabilirmiş gibi hissediyordum.

Umarım yaralıların durumu çok kötü değildir. Yoksa bu acı çok fazla gelir.

Habire aklımı kurcalayıp duran, benim dışarı çıkmasını istemediğim, onunla yüzleşemeyeceğimi düşündüğüm şey sonunda ortaya çıkmıştı. 'Ağır yaralı bir asker' kelimesi vücudumun ürpermesine neden olurken bu sıfatın yerini 'Eymen'in alması beynimden kurşun yemişe çeviriyordu beni...

Araçta etrafı seyredaldığımda şehre yaklaştığımızı hissedebiliyordum. Binaların sayısı, araç ilerledikçe artıyordu. Pembe çatılı evler, bacası yanan fırınlar, sokakta koşturan çocuklar, eli poşetli amcalar ve teyzeler... Yaşamın cılız ışıklarını yansıtan küçük gelişmeler...
Ama bu şehir bugün yastaydı, şehir hüzünlüydü. Şahit olmak istemeyeceği şeye şahit olmuştu. Sokakta oynayan çocuklar dünkü kadar neşeli değillerdi belki de... ya da hiçbir şeyden haberleri yoktu. Her ne olursa olsun, herkesin yaşamaya hakkı vardı. Kimse, bir yerden çıkıp başka birinin canını almaya çalışamaz. Çünkü bu yanlış, çünkü bu vicdansızca...

Hastaneye ulaştığımızda askere teşekkür edip araçtan indim. Buğulu hastane kokusu, henüz içeri girmeden burnuma dolmuştu. Bu yalnızca bir koku değil, bir sürü duygunun birleşimiydi. Feryat eden bir annenin çığlıklarıyla, babasının taburcu edildiğini öğrenen kızın mutlulukları da karışmıştı kokuya... Kim bilir belki de ondan çok ağır gelir bana bu koku...

Dışarıda daha fazla oyalanmayıp hastaneye girdim. İçerisi çok büyük ve sanki tüm şehir halkı içerdeymiş gibi kalabalıktı. Olayda yaralanan çoktu. Herhalde bu kalabalık da yaralanan kişilerin yakınları falan olmalıydı. Vezneye doğru ilerledim.

"Pardon bakar mısınız acaba?"

"Hanımefendi çok yoğunuz."

"Sadece yaralanan askerin durumunu öğrenmek istiyorum."

"Benim bir bilgim yok."

"Hangi odada peki?"

"Oda mı? Ne odası hanımefendi? Askerimiz şu anda yoğun bakımda."
İşte bu beni korkutmuştu.

"İçeri gireli kaç saat oldu ki?"

"İki saat yirmi dakika. Başka bir sorunuz var mı?"

"Hayır. Teşekkür ederim."

DOLUNAY IŞIĞINDA BİR ASKERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin