Sömestr tatilinin başlaması Eren'in heyecanlanmasına sebep oluyordu. O liseden mezun olduğunda kararsızlığından, ne istediğinden emin olmadığı için bir tercih yapmamıştı ve bu yıl istediği okulun kurslarına gidiyordu. Bu yüzden haftada sadece iki veya üç gün okula gidiyordu. Diğerlerinin de tatile girmesi, Eren için ayrı bir fırsattı, Sezgin'e karşı özlem duyduğu bu dönemde.
Yaz mevsiminin bu kadar hızlı gelip geçmesi, bazı şeylerin çok hızlı yaşanıp bitmesi onu çok düşündürüyordu. Sadece birkaç aya birden fazla küslük, kavga ve tartışma sığdırmıştı. Bunların yanında yaz mevsiminde yaşadığı uzun süreli güzellikler, mutluluklar ve anılar da vardı tabii.
Elif'le kar yağışının olduğu günlerden bugünlere kadar tutunabilseler de, eskisi gibi olmayı başaramamışlardı. Bir süre sonra iletişimleri yine zedelenmiş ve Eren'in de ifade edemediği o kırgınlık geçmemişti. Ne olursa olsun, sevdiği insanları başkaları sevmese de onlar hakkında kötü düşünceler işitmeyi istemiyordu. Dalga geçilmesini veya kötü damgalar yapıştırılmasını...
Bu süreçte Derin ve Kutay, Eren'in en büyük destekçileri olmuştu. İçinde yine aniden beliren hayalleri ve inancı onu Sezgin'le barışmaya sürüklüyordu. Çünkü o, abisini andırmakla kalmayan, tıpa tıp her özelliğiyle aynısı olan tek kişiydi.
Derin'in 2012'deki gibi siteye yakın olan evlerine taşınması Eren'in kurtuluşu gibi bir şey olmuştu. Elif'le arasının iyi olmadığı bu dönemlerde o vardı. Yıllar boyu aralarındaki sokakların, ilçelerin oluşturduğu istemsiz uzaklıkları kapatmışlardı. Kutay ise Eren'in üst katında oturmasına rağmen pek yüzünü görmediği, samimiyetini almadığı biri gibiydi. Sadece Eren bunları belli ettiğinde, istediğinde gerçekleştiriyordu. Her insanın yapısı farklıydı elbette. Kutay defalarca anlatıyordu günlerce, haftalarca bile konuşmasalar samimiyetinin ilk günkü gibi kaldığını ve onları ailesi olarak gördüğünü. Bunun üzerine sorular soruyordu Eren hep kendine. Neden Derin'in bendeki yeri gibi hissediyorum bir türlü? Ya da eski Elif, İlayda, Dilan... Neden sadece bir komşu gibi? Yoksa Eren bilmiyor muydu sadece annesiyle ve ablasıyla büyüdüğü için hemcinslerinin nasıl sevgilerini gösterdiklerini?
Tüm bu sorulara yanıt arayıp bulamazken yine Kutay olmuştu Eren'in imdadına yetişen. Berkler dahil herkes Eren'in yüzünü güldürmeye çalışırken, Kutay gruptakilerle ayrı bir sohbet açarak Sezgin'le Eren hakkında konuşmak istediğini söyledi. Başak, Berk ve en önemlisi Derin dahi bu fikri desteklemişti. Ve Kutay, Sezgin'le konuştuğunda ona Eren'in ne kadar etkilendiğini ve üzgün olduğunu anlatmıştı.
Bir süre sonra Sezgin Eren'e döndüğünde neye uğradığını şaşırmıştı. Sezgin kendini savunmayla karışık cümlelerini kurarken Eren de laflarını esirgemiyordu.
"Ben hiçbir yere gitmedim. Ben kimseye düşmanlık etmem kin beslemem bu benim tarzım değil. Sen Ahmetlere düşman gibi bakmana rağmen... Arkasını dönüp giden ben değilim onlarla konuştuğum için sensin. Biraz da kendinde suç ara."
Nasıl oluyor da bunu söyleyebiliyordu Sezgin? Eren ne düşünürse Sezgin de aynısını düşünüyordu onlar için.
"Ben onlarla konuşursan benimle konuşma gibi muhabbetlerle bile gelmedim ki sana abi... Bizim fikirlerimiz bile birdi. En azından düşüncelerinin değiştiğini söylesen ve beni bir şeylerden haberdar etsen böyle olmazdı. Söylediklerimin sürekli tersini yapsam sen de bu sağlam bir insan değil deyip çekip giderdin."
"Ben bu tür konularda araya üçüncü bir kişinin girmesini istemem. Hoşlanmam. Sen sordukça anlatıyordum. Aramın kötü olmasını da istemem kimseyle. Bile isteye kıramam kimseyi. Bu da böyle, bunun bir hata olduğunu düşünmüyorum."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Cuma
Non-Fiction2016 yılının yaz mevsiminde hayatının dönüm noktasını yaşayan Eren karakterinin hayatını ve çevresindekilerin hayatını anlatmaktadır. Yıllar boyunca herkes birbirleri için değişecek ve birbirlerinin kusurlarını kabullenecek kadar iyimser davranmıştı...