Kralığın koca altın varaklı kapısı açıldı. Davetliler yavaş yavaş akın etmeye
başlamışlardı. İlk gelen Osmond düküydü. Siyah takımı ve düşesle aynı renkte giyinmiş olduğu koyu yeşil yeleği biraz demode görünse de herkes dikkatini onlara çevirmişti. Yavaşça gelip kral ve kraliçenin tahtının önünde reverans yaparak selamladılar;-'' Tahtın en iyi kralı 2. Henry 'den sonra sizsiniz ekselansları. Gurur verici, sadakatimiz sonsuz sizlere '' dedi. Kral bu konuşmadan hoşnut olmuş bir şekilde gülümsedi ve onlara;
-'' Kraliyeti şereflendirdiniz , Lord Osmond umarım bu gece güzel eğlenirsiniz '' dedi. Sullivan kraliyetinin en eski lorduydu bay Osmond. Kendi bölgesinde yıllarca hizmet vermiş, krallığın kurallarından asla çıkmamış ve etrafta oldukça saygı değer bir kişiliğe bürünmüştü. Yaşlı adamın kralın gözdesi olmasının sebebi buydu. Lordun 5 tane çocuğu vardı. Bunlardan 2 tanesi prenses Swana'dan birkaç yaş büyük lordlardı. Evlenmesi için ideal adaylar olduğunu düşünüyordu kral.
Davetliler merdivende kuyruk olmaya başladılar. Sıra o kadar uzadı ki tüm dükler Sullivan kraliyetinin bir parçası olmak için yarışıyordu adeta. Her gelen yavaşça kral, kraliçe ve kızlarına reverans yapıyordu. Kral kendisi ve kraliyet için önemli olanlar ile konuşuyor, geri kalan dük ve düşeslere ise gülümseyip geçiştiriyordu. Selamlama kısmı bittikten sonra insanlar kendileri için ayrılmış masalara doğru yayıldı. Kraliçe Swana'ya doğru;
-''Ernesto dükü sana bakıyor fark ettin mi ? Neden gülümsemiyorsun, bu insanların çoğu hem kralın tahta geçişinin 30. yıl dönümünü kutlamak, hem de güzeller güzelleri gelinleri yapma umuduyla seni görmeye geldi.''
-'' Farkındayım, sadece... Sadece biraz kendimi hazır hissetmeliyim sanırım. ''
-'' Sakin ol prenses Swana, bu gecenin en güzel kızı sensin, herkes sana hayran kaldı. Kendini hazır hissettiğin o an bakışlara gülümsemen ile karşılık ver, bütün zarafetin ile kalabalığa karış ve aşkı yaşamak için ilk adımın atılmasına izin ver. Sonsuza dek yanında olacağım sevgili kızım.''Annesinin o tatlı bakışına içtenlikle gülümsedi Swana.
Şimdi kendini hazır hissediyordu. Merdivenlerden inmesiyle insanların gözleri ona yöneldi. Biliyordu, bu gece onun gecesiydi.
Ernesto Dükü Swana iner inmez soluğu yanında aldı. Dük, uzun boylu yakışıklı olmasa da çekici denebilecek kadar gösterişli biriydi. Swana'nın elini öpüp asil bir reverans yaptı. Swana da buna karşılık olarak dudaklarının kenarını hafifçe kaldırdı. Dük tam konuşacak gibi oldu fakat arkasından gelen güzel düşes ona başını eğdi ve gülümsedi. Swana'nın gözleri selamlaşmak için düşesin gözlerine değince, Ernesto dükü susmuştu. Swana bu uzun boylu dükten elektrik alamamıştı açıkçası. Ama saygısızlık etmek istemedi;
-'' Büyüleyici görünüyorsunuz ekselansları.'' Dedi dük. Başta aşağıya süzüyordu Swana'yı. Bu onu rahatsız etmiyordu. Swana tatlı ve içten bir gülümsemeyle;
-'' Teşekkür ederim Lord Winston sizde gayet şık görünüyorsunuz '' dedi.
Ernesto Dükü terlemeye başlamıştı. Swanna dükün biraz heyecanlandığını anlamıştı ama heyecanlandırmaktan çok heyecanlanmak istiyordu. Bu istediği şey değildi. Reveransla beraber Ernesto düküne;
-'' İzninizle'' Dedi. Karşılık beklemeden balkona yöneldi, biraz temiz hava iyi gelecek diye düşündü. Adımını atıp derin bir nefes çekti hafif ayaz basmıştı bu onu ürpertti.
Swana'nın kalbi titrememiş, o büyülü his yüreğini sarmamıştı. İçeride oldukça yakışıklı, soylu, zengin bir o kadar da çekici hatta seksi adamlar vardı. Fakat dolu salona baktığında onun kalbini titretecek bir kalp olmadığını düşünüyordu. O, hisleri kuvvetli bir kızdı. Bakmak ve görmek arasındaki farkı ayırt edebiliyordu. Biri karşısında durduğunda onu sevip sevmediğini ya da saygı duyup duymadığını anlayabiliyordu. Yıllarca soylu insanların arasında yaşamıştı. Kraliyet kalabalıktı. Her zaman birileriyle konuşuyordu, kimseye karşı art niyet taşımıyordu. Kimse de ona karşı kötü davranmaya yeltenmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARAY-Swana
Romance1800'lü yıllarda sarayda yaşayan üç kız kardeşten en büyük olan Swana Sullivan'in hikayesi. Entrika dolu kraliyet yaşamında başına neler geleceğini bilmeyen Swana, bu karmaşanın içinde gerçek aşkı bulabilecek mi? Yoksa gerçek aşk diye birşey yok mu...