Üç kız kardeş hızlıca yukarı çıkarlarken anneleri onları izliyordu. Gözünü onlardan ilk alamayışı değildi bu. Kızlardan en büyüğü olan Swana çok sevimli görünüyordu pembe sabahlığının içinde o artık kardeşlerinin sorumluluğunu yavaşça almaya başlamış, onlara nasıl davranmaları gerektiğini annelerinden önce gösteriyordu. Annesi Swana ile gurur duyuyordu. Roselinda sarı saçlarıyla babasının kopyasıydı. Onun krallıkta kapana kısılmış gibi hissettiğini biliyordu ama bu onun yaşamıydı.
İnsanlar yaşadıkları yerleri seçebilirdi ama doğdukları aileyi seçemiyorlardı. Bu annesine kötü hissettirmişti. Herkes onun yerinde olmak için canını verebilirdi fakat o tamamıyla farklıydı Roselinda'yı kızlardan ayıran şey işte buydu. Daha sonra kafasını çevirip bir erkek gibi yürüyen diğer kızına baktı. '' Aman tanrım gerçekten bir prenses olabilecek mi '' diye sesli bir şekilde düşündü merdivenlerde.
Bu iki kızı da Swana gibi kraliyet ailesinin yaşamını kabullenmeliydiler, çünkü onlar da yakında Swana gibi büyüyüp evlenecek ve kraliçe olacaklardı. Aklında bu düşüncelerle merdivenden çıkan kraliçe yıllardır ailesine hizmet etmiş sadık uşakları Eleanor ve Marcy 'e kızlarını emanet ederek onları odalarına eşlik etmesi için görevlendirdi.
Elenor ve Marcy burada büyümüş üst seviye uşaklarla evlenmiş ve ailesini bu kraliyette kurmuş kadınlardı. Ailecek krala hizmet veriyor ve asla sadakatlerinden ödün vermiyorlardı. Elenor' un 2 kızı vardı bir tanesi mutfakta çalışıyordu diğer kızı ise Lilith' le yaşıttı. Lilith ve kızı Audrey'i sürekli gizlice oyun oynarken görüyordu. Bu yüzden kızına kızamıyordu. Krallıkta yaşıtı tek kız Lilith' ti ve o da kralın kızıydı. Kral ve kraliçe görse ne derdi ya da nasıl tepki gösterirdi bilemiyordu. Aslında kraliçe çok yumuşak kalpli bir kadındı. Yıllardır bir kere bile yüzünü Elenor'a karşı asmamış, onlara sesini dahi yükseltmemişti. Bu nedenle kızmayacağını düşünüyordu zaten kralı ve kraliçeyi yıllardır tanıyordu. Onların sert ama bir o kadar da alçak gönüllü olduklarından şüphesi yoktu.
Kraliçenin verdiği göreve karşılık yavaşça eğilerek çok asil bir reveransta bulundu. Kraliçede ona tatlı bir şekilde gülümsedi ve oradan çekildi. Elenor ve Marcy kızlara baktı. Elenor;
-'' Haydi bolca gülümseyin, hazırlanın ve gecenin tadını çıkarın odalarınızda yardımcılarınız sizleri bekliyor '' dedi ve kızları odalarına doğru götürmek için adım attı. Ana salondan büyük kemerli kapıya yöneldiler. Saray öylesine büyüktü ki;
- '' Eğer burada doğmuş olmasaydım kesinlikle kaybolurdum '' diye yavaşça mırıldandı Rose. Lilith ise hınzır bir gülümsemeyle;
- '' Gerçekten mi ? zaten senin gibi birinin burada doğmuş olduğuna inanamıyorum. '' dedi. Roselinda derin nefes aldı ve Lilith'e doğru dönmeye hazırlanırken Swana bir hışımla arkasına dönüp;
-''Yine başlamayın lütfen.'' Dedi ve kızlar odalarının olduğu kolidora girdiler. Sırasıyla önce Lilith, Roselinda ve Swana odasına girdi. Hepsinin kendisine ait bir modacısı ve temizliklerinden sorumlu yardımcıları vardı. Odasından içeriye doğru adım atan Swana sabahlığını çıkarıp yatağına koymak için yavaşça yürüdü. Gözü kanaviçeye takıldı ve '' Seni bugün de bitiremeyeceğim. '' diye düşünüp iç geçirdi. O esnada kanaviçeye bulaşan kanı gördü. Kaşlarını hafifçe çattı. Gül bahçesindeki büyük kırmızı gülün dikeni eline batmıştı. İlk önce yardımcılarından bir tanesine elini gösterdi. Genç kızlar telaşlanmışlardı. Hemen elini temizleyip dikeni çıkarttılar.
-'' Efendim suyunuzu her zaman ki gibi hazırlayıp hemen geleceğim'' dedi genç kız. Swana ona bakıp;
-'' Lütfen içerisine bu sefer biraz hanımeli yağı koyar mısın ? Bu akşam biraz özel kokmak istiyorum Jarvis.''
-''Tabi ki efendim, siz nasıl isterseniz '' dedi Jarvis ve eğilip arkasını döndü. Swana elbisesini incelerken, bu rengin gözlerinin rengini nasıl da ortaya çıkartacağını düşünüp iç geçirdi.
"Ah, Jarvis modacı geç kalmayacak değil mi?"
"Hayır efendim, tam zamanında burada olacak."
Yüzüne memnuniyet gülümsemesini oturttu Swana, parmağını inceledi, yavaş adımlarla pencereye yöneldi ve beklerken gül bahçesini izledi.
Birkaç dakika sonra banyodan gelen nefis hanımeli kokusu burnuna değdi ve gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. Böylesine çiçeksi kokular onu her zaman cezbederdi. Kokunun geldiği yöne doğru ilerledi. Köpük dolu küvetin başında içine girmek için hazırlandı. Jarvis, hanımının dar korsesini yavaş ve dikkatlice çıkarttı.
Swana, banyonun ılık suyuna kendini bıraktı, rahatlamak için biraz zamana ihtiyaç duydu. Jarvis, onu köpüklemeye ve yıkamaya koyuldu...
Banyosunun bitmesine yakın kapı tıklandı. İçeri diğer yardımcı Isabella girip modacının geldiği haberini verdi. Küvetin köpüğünden arınan Swana kalktı ve üzerine ipek havlusunu geçirerek içeri geçti.
-" Ah, Nora hoş geldin seni bekliyordum bende, hazırladığın elbise çok güzel görünüyor. Tam hayal ettiğim gibi. ''
-'' Ekselansları ben harika görüneceğinizden eminim fakat bir de üzerinizde görmeyi heyecanla bekliyorum. İsterseniz korsenizi giyip elbise için hazırlanmanıza yardımcı olabilirim. '' dedi modacı Nora.
Jarvis arkasını dönen Swana'ya korsesini giydirmeye başladı. Bembeyaz teninde güneş adeta dans ediyordu. Korseyi yavaşça sıkılaştırdı ve Swana'nın göğüsleri olduğundan biraz daha büyük görünüyordu. Nefes almasını zorlaştırsada bu Swana'yı heyecanlandırmıştı. Kendini bir kadın gibi hissetmesini sağlıyordu. Çünkü akşam gelecek olan dükler ve düşesler onu en ince ayrıntısına kadar süzüp, olumlu yönde konuşmalıydılar. O, bir prensesti ve kendi krallıklarının olduğu bu topraklar da bir dük ile evlenecekti. Fakat, evleneceği dük diğerlerinden oldukça iyi durumda ve bölgesinde sevilen bir adam olmalıydı. O da annesi ve babası gibi büyük bir aşk yaşamak istiyordu. Bu nedenle akşam 18 yaşına girmeden önceki katıldığı en önemli balo da olduğundan daha da güzel görünmeliydi.
Onu, daldığı bu hayal bulutundan Nora'nın bir sorusu çıkardı;
'' Efendim, tarlatanınızı giyerek başlayalım mı ?'' Swana gözlerinin daldığı yerden başını kaldırıp Nora'ya bakarak olur anlamında hafifçe gülümsedi.
Son hazırlıklar tamamlanırken aynada kendini izleyen Swana, sabırsızca gecenin başlaması için bekliyordu. Gül kurusu rengindeki elbise beline tam oturmuş, Dantelle çevreli kare şeklindeki göğüs dekoltesi ona harika bir hava katmıştı. Etek kısmındaki inci detayları ve son olarak krem renkteki eldivenleri ile koyu gül kurusu şapkası onu modanın en uç noktasında, zirvede bırakıyordu. Kızıl saçlarını ince bukleler halinde arkaya doğru topuz yapmış ince bir dantelle örtmüştü. İnce buklelerinden birkaç tanesinin yüzüne düşürülmesini söylemişti. Bu şekilde olduğundan çok daha zarif ve bir o kadar da kadınsı görünmesi onu daha da heyecanlandırıyordu. Jarvis yavaşça;
-'' Hanımım inci kolyenizi takmayacak mısınız ?'' dedi. Swana aynada kendine hayranlıkla bakarken;
-'' Ah, neredeyse unutuyordum. Elbette takacağım Jarvis. O, bana büyük büyükannemden kaldı. Bana her zaman uğur getiriyor.'' Dedi ve kolyesini takıp düzeltti. Son bir kez daha aynadan kendine bakarak odasından çıktı.
Ziyafete az bir zaman kala Swana, büyük kemerli kapıdan geçerek kardeşleri ile birlikte kral ve kraliçenin yanındaki yerini aldı...
Hikayemizin devamı için beğeni ve değerli yorumlarınızı eksik etmeyiniz. :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARAY-Swana
Storie d'amore1800'lü yıllarda sarayda yaşayan üç kız kardeşten en büyük olan Swana Sullivan'in hikayesi. Entrika dolu kraliyet yaşamında başına neler geleceğini bilmeyen Swana, bu karmaşanın içinde gerçek aşkı bulabilecek mi? Yoksa gerçek aşk diye birşey yok mu...