Beş kişinin aynı odada uyuması, üstelik bu odanın oldukça küçük olması, üstüne üstlük yaz sıcağında Mardin'deki bir evde olması hiç hoş ve rahat bir şey değildi. Onu sıkıştıran iki kuzeni arasında dönmeye çalışırken Leylan kendini sinirden ağlayacak gibi hissediyordu. Esasında neye sinirli olduğunu da bilmiyordu genç kız. Fakirliğe mi? Kimsesizliğe mi? Çaresizliğe mi? Yoksa hepsine birden mi?
Bir buçuk sene önce annesini, babasını ve erkek kardeşini trafik kazasında kaybettiğinden beri hayatı kökten değişmişti. Öğretmen bir baba ile ev hanımı bir annenin el bebek gül bebek yetiştirilen, lüks bir hayat yaşamasa da her ihtiyacı karşılanan sevgili kızıyken, bir anda amcasının evinde bir sığıntı oluvermişti.
Üstelik amcası babasına hiç ama hiç benzemiyordu. Yalnızca eğitim ve bilgi farklılıkları değildi ikisinin arasındaki. Leylan'ın babası Muharrem, dünyanın en merhametli insanlarından birisiydi. Oldukça da çalışkandı. Yaptığı mesleği çok sevdiğinden olsa gerek çalışmaktan hiç gocunmazdı. Oysa amcası Muammer'in tek yaptığı bütün gün evde ya da kahvede oturmak, kumar oynamak ve herkese bağırıp çağırmaktı. Leylan amcasının babasıyla kardeş oluşunu bir türlü kabullenemiyordu doğrusu. Nasıl olur da bir adam abisinden hiçbir şey öğrenmezdi?
Muammer'in çalışmaması bir kenara, karısı Dicle'nin zar zor kazandığı üç kuruşu da kumarda harcayıp duruyordu adam. Çocuklarının hepsini bir odada yatmak zorunda olması, sadece büyüklere kıyafet alınması –o da yazlık bir kere, kışlık bir kere ve küçüklerin de büyüklerin eskisini giymesi umurunda değildi. Karısının akşam sofraya birer tabak yemek koyabilmek için kendini paralaması umurunda değildi.
Ama Leylan... Leylan onun umurundaydı. Amcası onu bir yeğen değil de bir yük olarak görüyordu. Fazladan bir kaşık, bakılması gereken fazladan bir nüfus. Ve bundan hiç memnun olmadığını sürekli dile getiriyordu. Hem de her şekilde. Gerek sözleriyle, gerek bakışlarıyla, gerekse davranışlarıyla. Leylan, babasından kalan yetim maaşını onlarla paylaştığı halde bu değişmiyordu.
Aslında Leylan burada durmak zorunda değildi. On dokuz yaşındaydı ve gitmekte özgürdü ama nereye gidecekti? Bir buçuk senedir az az para biriktiriyordu ama geçinmesine yetecek kadar büyük bir miktar olmamıştı. Zaten amcasına bu evden gitmek istediğini söylese adam kesinlikle karşı çıkardı. Onu bu evde istemiyordu, evet ama başıboş bırakırsa etrafı tarafından ayıplanacak olması bir kenara, Leylan evdeki tek düzenli gelir kaynağına sahipti.
Kaçıp başka bir şehre gitse... İşin açıkçası genç kız buna cesaret edebileceğini hiç zannetmiyordu çünkü hayatı boyunca hiç yalnız kalmamıştı. Kendi başına olmak onu o kadar korkutuyordu ki bu odada sıkış tepiş uyumak bile gözüne daha güzel görünüyordu.
Gecenin bir yarısında bütün bunları düşünmesinin sebebi bugün misafirliğe gelen komşuları Hanife teyzenin Leylan için bir kısmet çıktığını söylemesiydi. Zengin ve varlıklı bir ailenin genç oğlu için kız arayan bu kadın Leylan'ı gözüne kestirmişti. Onun tam aradığı kız olduğunu düşünüyordu ve Muammer amcasını Leylan'ı evlendirmeye kolaylıkla ikna edebileceğini biliyordu. Zengin aile kelimeleri amcasının ikna olması için yeter de artardı bile.