İthafları yorumlardan seçiyorum. Keyifli okumalar!
Boğuk bir öksürük sesiyle uyandığında geceden kalma öfkesinden neredeyse tamamen sıyrılmıştı genç kadın. Öfkesi şimdi yalnızca bir hayaletti. Geriye de sadece hafif bir baş ağrısı ile damağında nahoş bir tat kalmıştı.
Gözlerini aralarken öksürük sesini bir kere daha işitti. Hırıltılı, insanda rahatsızlık hissi uyandıran bir sesti. Dirseklerine dayanıp yatakta doğrulurken uykusu üzerinden aheste bir tavırla kalktı ve bilinci anbean açıldı. Öksüren Cesur'du. Ve gerçekten çok derinden, çok şiddetli öksürüyordu.
Neler olduğundan tam olarak haberi olmayan Leylan "Cesur?" diye seslendi boğuk sabah sesiyle. Fakat ne yazık ki bir karşılık alamadı. Bu da merakının daha da yükselmesine sebep oldu.
Üzerindeki yorganı itip ayaklarını yataktan sallandırdı ve aşağı indi. Hala biraz uykulu olduğu için adımları yavaş, neyle karşılaşacağını kestiremediği için de tereddütlüydü. Çıplak ayakla birkaç metre ilerledi ve süitin yatak odasından ayrılan kısmına çıktı. Cesur oradaki büyük koltukta sere serpe yatıyordu. Çenesine kadar bir battaniye çekmişti ve sisli Londra sabahının loş ışığında Leylan, alnındaki ter damlalarını seçebiliyordu.
Yanına yaklaşıp bir kere daha "Cesur?" diye seslendi. Lakin yine bir karşılık alamadı. Adam bu dünyayla tamamen bağlantısını koparmış gibi görünüyordu. Gözkapakları arada titreşse de hiç açılmıyor, kıpırdayan dudakları belli belirsiz bir şeyler sayıklıyordu.
Leylan daha da yaklaştı ve Cesur'a doğru eğildi. Ona bir ümit, bir kere daha seslenirken elini uzatıp yavaşça Cesur'un alnına koydu. Adam cayır cayır yanıyordu.
Panikle elini hemen geri çekti ve hızla doğruldu. Zihninde dün gecenin hatıraları hızla yankılanmaya başladığında gözleri kocaman açılmış, uykusundan hiç eser kalmamıştı. Önce öpüşmelerini hatırladı. Ardından onu takip eden kavgayı ve Cesur'a tokat atışını... Sonra adam çıkıp gitmiş, ancak saatler sonra geri dönmüştü. Leylan onun geldiğini duymuşsa da ondan tarafa hiç bakmamıştı ama onun doğruca banyoya gittiğini biliyordu. Bir de dün gece bu şehirde çılgın bir yağmur yağdığını hatırlıyordu.
Parçaları birleştirmesi zor olmadı. Cesur, kim bilir hangi sebepten ötürü, o yağmurda ıslanmış olmalıydı. Şimdi de alevler içerisinde bir kanepede yatmaktaydı.
Peki, Leylan ne yapacaktı? Hayatı boyunca hiç hasta bir insanla ilgilenmesi gerekmemişti. Ancak filmlerden gördüğü kadarını biliyordu ama şu an bu bilgilerin işe yararlılığından şüphe duymaktaydı. Sanki Cesur ona içereceği sıcak bir çorbayla toparlanmayacak gibi görünüyordu.
Eğer Türkiye'de olsalar hiç düşünmeden Cesur'u hastaneye götürürdü ve doktorların güvenli ellerine emanet ederdi. Fakat dilini bilmediği bir şehirde tek başınaydı. Hastane ihtimali onu ürkütüyordu. Bu yüzden aklına gelen ilk fikirle hemen telefona sarıldı.