Ben Fırat'ın sevdiği kadını öldürdüm.
Leylan, bazı cümlelerin peşinde tonlarca yükü sürüklediğini biliyordu. Bunu yaşayarak tecrübe etmişti. Hastanede gözünü açıp ailesini sorduğunda iki kelimeden oluşan 'Maalesef kurtulamadılar.' cümlesi omzuna koca bir dünyanın yükünü bıraktığından beri biliyordu bunu. Bir cümleyle sağır olmayı, iki kelime ile dilsiz kalmayı çok iyi biliyordu. Bu sebeple kendisini duyacağı şeye hazır zannetmişti. O kısacık anda, Cesur'un mavi gözleri ile gözlerinin içine baktığı ve birkaç kelime ile tonlarca ağırlığı kalbine bırakmaya hazırlandığı o küçük anda duyacağı şeye hazır olduğunu düşünmüştü.
Ama değildi.
Ben Fırat'ın sevdiği kadını öldürdüm.
Bu cümle ile her yer bir anda buz kesmişti. Uğursuz bir rüzgâr etraflarını sarmış, Leylan'ın ürperip titremesine sebep olmuştu. Kim bilir kaç saniye, belki de kaç dakika gözlerini bile kırpmadan öylece Cesur'a bakakalmıştı genç kadın? Nefes almayı bile ciğerleri ince bir sızıyla isyan ettiğinde hatırlayabilmişti.
O kendisini toparlayıp işin nasılını niçinini soramadan Cesur'un cep telefonu çalmış, babası derhal yanına gelmesini istemişti. Apar topar kahvaltı masasından kalkarken Leylan'ın eli ayağına dolaşmış, Cesur ise hiçbir şey söylememişti. Yalıya giden kısa yol ise sessizlik içinde geçmiş, Leylan arabadan indiğinde vedalaşmamışlardı bile. Cesur sadece gaza basıp gitmişti. Karısı da arkasından öylece bakakalmıştı.
Bu şekilde başlayan bir günün devamından hayır gelmeyeceğinin farkındaydı Leylan. Zira yalıdan içeri girerken hala bacaklarının titrediğini hissedebiliyordu. Onda gün boyu süren bu garip hali Nisa Hanım da fark etmişti tabii ki. Bu durumu yaşadıkları günün tarihiyle bağdaştırmak istemediğinden mi yoksa Leylan'ın olan bitenden habersiz oluşuna emin olduğundan mı bilinmez, gelinin durgunluğunu mevsim değişikliğine yordu ve odasına çıkıp dinlenmesi için çok ısrarcı oldu.
Leylan, kayınvalidesini kırmayıp odasına çıktı çıkmasına ama dört duvarın da üstüne gelmesine ancak yarım saat dayanabildi. Üzerine bir hırka alıp kendisini balkona attığında onu karşılayan deniz ise ciğerindeki yükü hiç değilse bir nebze hafifletti. Ama yine de nefes almak pek kolay değildi.
Ben Fırat'ın sevdiği kadını öldürdüm.
Ne demekti bu? Cümle kafasının içinde dönüp duruyor, her dönüşte farklı bir şekle bürünüyor, Leylan her şekilden kendine canavarlar çıkarıyordu.
Bu cümleden çıkarılabilecek en net sonuç Cesur'un bir silahla, bir kadını öldürmüş olmasıydı. Ama Leylan buna ihtimal vermiyordu. Zira Zorbeyler ne kadar zengin olursa olsun böyle vahşi bir katlin sonucundan oğullarını kurtaramazlardı. Kanundan kaçırsalar insanlar konuşurdu. Oysa ailesi dışında kimse Cesur'u bir şey için suçluyor gibi görünmüyordu.