*
Bir ay çok hızlı geçti. Göz açıp kapayıncaya kadar deyimini neredeyse gerçek anlamına yaklaşmışlardı. Ve Leylan bu kadarını gerçekten beklemiyordu. Hazırlıkların bu kadar kısa bir zamana sıkıştırılması dolayısıyla çok meşgul olacağını elbette biliyordu ama tahminin de üstünde bir yoğunluk yaşamıştı. Üç kere daha düğün alışverişine çıkılmış, davetiyeler, fotoğraf çekimleri, yemekler için bir dünya ayarlama yapılmış ve Leylan sürekli bir şeylere karar vermek zorunda kalmıştı. Davetiye çiçekli mi olmalıydı yoksa geometrik desenli mi? Hangi renkler daha hoştu, canlı renkler mi yoksa daha klasik bir tarz mı? Yöresel yemekler mi servis edilsindi yoksa daha farklı şeyler mi ayarlansındı? Her biri Leylan'a soruluyordu çünkü bu onun düğünüydü.
Aynı zamanda Cesur'un da düğünüydü fakat kimse onun fikrini umursamıyor gibiydi. Zaten adam ortalıklarda görünmüyordu ki! Nisa Hanım onun beş dakika oturmasına bile izin vermiyordu. Sürekli bir talimat, yerine getirilmesi gereken bir görev veriyor ve oradan oraya koşturuyordu. Leylan bütün bunların ortasında bir ara Cesur'u bir bilgisayar oyunu kahramanına benzetemeye başlamıştı. Kontrol Nisa Hanım'ın elindeydi ve düğün görevindeki zorlukları geçebilmek için Cesur'u sürekli koşturuyordu. Zavallı adamın canı yarıya inmişti.
Leylan da farklı değildi doğrusu. Kına gecesinde eline kına yakılırken gerçeklikten koptuğunu hissetmeye başlamıştı genç kız. Bu sanki onun hayatı değildi de dışarıdan izlediği, dâhil olmadığı bir görüntüydü. Ne ara evlenmeye karar vermiş, ne ara sözlenmiş, hangi ara kına gecesine kadar gelmişti? Hiçbir fikri yoktu. Karşı koymayı düşünmediği bir akıntıya kapılmış gidiyordu. Ondan beklenenleri yapıyor, amcasından kurtulmak için gün sayıyor ve kalbindeki korkuyu yatıştırmak için durmadan dua ediyordu. Lütfen her şey güzel olsun. Lütfen her şey güzel olsun.
Düğün günü Zorbeyler gelin alma için gelmeden hemen önce kuzenleriyle beraber kullandığı gardırobun kapağındaki aynadan kendisine bakarken de dilinde bu dua vardı. Çok güzel görünüyordu. Kahverengi saçları derli toplu bir şekilde ensesinde topuz yapılmış, topuzun hemen altına duvağı tutturulmuştu. Bahar dalı şeklinde, parlak taşlarla süslenmiş zarif bir toka saçlarının arasında parlıyordu. Makyajı ağır değildi. Fakat taktığı takma kirpikler onu biraz rahatsız ediyordu. Bunları takmazdı aslında ama makyajını yapan kadına birçok şeyde o kadar fazla itiraz etmişti ki sıra kirpiklere geldiğinde susmak zorunda kalmıştı. Bu yüzden bu düğünü onlarla atlatmak zorundaydı.
Gelinliğinin eteğini hafifçe kaldırıp zarif, sade gelin ayakkabılarına baktı. İlk defa topuklu ayakkabı giyiyor değildi ama onlarca insanın önünde bunlarla rahatça yürüyebilecek kadar tecrübeli de değildi. Düşmemeyi umdu. Ve başka herhangi bir rezillik yaşamamayı. Bu düğünü kazasız belasız atlatmayı. Tüm bunlardan sağ çıkmayı başarmayı.
Onu bu güne hızla savuran zaman, aniden yavaşlamaya karar vermiş gibiydi. Oysa Leylan bu düğün hemen olsun ve bitsin istiyordu. Düğün bitince bu koşuşturma ve bu çılgınlık da bitecekti elbet. Belki genç kız o zaman derin bir soluk almayı başarırdı. Belki biraz dinlenirdi. Ama dakikalardır bir ayna karşısında duruyor ve hiçbir şey olmuyordu.