Selamlar! Aslında daha uzun bir Zenan-Fırat bölümü yazmayı planlamıştım ama çok hastayım bu ara. Sınavlar falan da var derken bu seferlik bu kadar oldu. Yorumlarınızı bekliyorum, ithafları da yorumların arasından seçiyorum. Ayrıca 18 Kasım Pazar günü saat 12.30 ile 15.00 arası İstanbul Tüyap Kitap Fuarı'nda imza günüm var. Kitabınız olmasa bile gelin, konuşalım, tanışalım, anılarımız olsun. Keyifli okumalar diliyorum!
Leylan karşısında duran, kusursuzca hazırlanmış iki kişilik masaya çatık kaşları eşliğinde huysuz bir bakış attı. Kendisini tongaya düşmüş gibi hissediyordu çünkü tam olarak öyle olmuştu. Güne kayınvalidesi Nisa hanımın hoş hediyesiyle başlamıştı. Kırmızı çiçekli, dizlerinde biten, hoş bir elbiseydi bu. Nisa hanım vitrinde görür görmez elbiseye vurulduğunu, Leylan'a çok yakışacağını düşündüğü için de alıp getirdiğini söylemiş ve genç kızın üstünde nasıl duracağını çok merak ettiğini özellikle belirtmişti. Leylan da bu ince hareket karşısında mutlulukla elbiseyi akşam yemeğinde giyebileceğini söylemişti. İşte tam o an Nisa hanımın gözlerinde parlayan ışıktan şüphelenmeli ve bir şeyler döndüğünü anlamalıydı. Ama bu kadarı hiç aklına gelmemişti.
Önce çalışanlar teker teker ortadan kaybolmaya başlamıştı. Sonra yemeğe bir saat kala, üzerinde yeni elbisesiyle aşağı indiğinde tam tekmil hazırlanmış, yalıdan ayrılmak üzere olan kayınvalidesiyle karşılaşmıştı Leylan. Kadın önce onu beğeniyle süzmüş, ardından iltifatlarıyla bulutların üzerine çıkarmış, en sonundaysa akşam yemeğinde Demir Ağa ile beraber dışarıda olacaklarını söylemişti. İşe bakın ki Hale de bu geceyi bir arkadaşının evinde geçirecekti. Fırat ise son zamanlarda eve o kadar az uğrar olmuştu ki bu akşam yemek masasında belirmesi tam bir sürpriz olurdu.
Leylan olan biteni kavrayana dek evde yalnızca bir çalışan ve kendisi kalmıştı. Çalışanları Ece de sofrayı kurduktan sonra izin isteyip yalıdan ayrılınca şöyle bir tablo çıkmıştı ortaya; Leylan, üzerinde güzel bir elbiseyle, şık bir masanın başında duruyor ve koskoca yalıda baş başa yemek yiyeceği kocasını bekliyordu. Eğer evlilikleri sağlam temeller üzerine kurulmuş olsaydı bu hoş bir akşam olabilirdi. Ama içinde bulunduğu şartlar göz önüne alındığında Cesur ile gergin bir yemek yemekten öteye gideceklerini zannetmiyordu.
Oflayarak alnına dökülen bir tutam saçı kulağının arkasına sıkıştırdı. Tam bu sırada kapı zilini işitti ve Nisan hanımın kusursuz işleyen planına içerleyerek kapıya doğru ilerledi.
Kapı açıldığında Cesur, böyle bir görüntüyle karşılaşmayı beklemiyordu. Kapıyı ona Leylan'ın açmasını bile beklemezken karısını aniden karşısında bulması bir yana, giydiği kırmızı çiçekli elbise ve omzuna dökülen koyu kahve saçlarıyla karşılaşması tam bir sürprizdi onun için. Yüzündeki yorgun ifade, bir anda yerini minik bir tebessüme bırakmıştı ve böyle küçük bir mimiğin yakışıklı suratını bu kadar aydınlatması inanılmazdı.