Üstümdeki beyaz gömleğe bulaşan kana baktım bir süre. İnsanların kendilerini öldürmelerine alışmıştım. Kötü tarafı bunun bana çekici gelmesiydi. Buna rağmen hiç intihar girişiminde bulunmamış sadece başkalarının intihar sahnelerine bir izleyici olmuştum. Bir psikiyatri merkezinde çalışmam da bundandı belki de. İnsanların dertleriyle ilgilenmiyordum. Oh, en ufak kelimeleri bile umurumda değildi. Sadece merak ediyordum. Hayattan bıkmak için ne kadar değişik sebepler bulunabileceğini merak ediyordum.
Bu intihar eden kaçıncı hastaydı? Bilmiyorum. Hiçbirini kurtaramamıştım. Kurtarmak istediğim de söylenemezdi zaten. Boğuluşlarını görmek istiyordum. İstemsizce içimde bunu görmek için can atıyordum.
Derin bir nefes alarak kırmızıya boyanmış beyaz gömleğin düğmelerini yavaşça açtım. Düğmeleri açma işi bitince ise gömleği çatıdan aşağı attım. İlk geldiğim zamanlarda bana kızanlar oluyordu bu davranışımdan dolayı. Ama bir süre sonra görevliler dahi alışmıştı buradan bir şeyler atmama ve artık yadırgamıyorlardı bile.
Yanımda duran çantadan gri bir tişört çıkarıp hızla üşüyen bedenime geçirdim. Sonra ise siyah ceketi de üstüne giydim. Ve çantamı bir köşeye koydum.
"Karanlığı sevmiyorsun sanıyordum?"
Duyduğum ses ile içimde istemsizce bir heyecan oluşmuştu. Ona döndüm.
"Sevmiyorum zaten."
Işıkları açarken alaycı bir şekilde sırıttı. "Eh, o zaman bu karanlıkta ne yapıyorsun? Biriyle sevişiyor musun yoksa? Mesela bugün gördüğüm şu kadın hemşireyle? Adı neydi mhh... Danbi?"
Ona karşılık sırıttım. "Sevmediğim biriyle sevişecek değilim ve şayet sevdiğim biriyle sevişecek olsaydım bunu aydınlıkta yapmayı tercih ederdim. Sevdiğin birinin her noktasını görmek istemez misin? En ücra köşelerini?"
"Fazla müstehcen konuşuyorsunuz bayım."
Gülümsedi.
Gülümsedim.
"Siz de öyle efendim."
Sakin bir tavırla çatının kenarına oturdu ve kot ceketinin ceplerine koydu ellerini. Şehrin parlaklığına bakarken gözlerini kısmıştı. Yaklaşık bir metre uzağına oturdum. Onun gibi ben de bakışlarımı şehre çevirmiştim.
Ona zarar vereceğim ile alakalı kendime verdiğim sözü hatırladım bir an. Bu ürpermeme sebep olmuştu. Ona zarar vermek istemiyordum. Neden ona zarar vermek yerine onu korumak istiyordum? Diğer insanların acı çekmesinden zevk alan biri olduğumu kabul ediyordum. Kendimin nasıl biri olduğunu biliyordum. Ve onu diğer insanlardan ayrı tutmam kendimi bir aptal gibi hissetmeme sebep oluyordu.
Peki, neden böyleydi? İlgimi çektiği için mi? Yoksa onda başka bir şey gördüğüm için mi?
Oh, hayır. Onda değişik bir şeyler yoktu. Buna emindim.
Kulaklarımı dolduran hüzünlü ses ile düşüncelerimin arasından sıyrılıp gerçek dünyanın bunaltıcı gerçekliğine dönebilmiş idim. Hüzünlü şarkı suratımda bir gülümseme oluştururken bana garipçe baktığını hissedebiliyordum. Muhtemelen ne tür bir manyak olduğumu düşünüyordu. Sorun şu ki bunu ben de bilmiyordum.
"Melankolik şarkıları severim." diye fısıldadım. Aynı şekilde karşılık verdi bana. "Ben de öyle."
Suratımdaki gülümseme silinirken aptallığımın gün yüzüne çıktığını hissedebiliyordum. "Tıpkı senin gibi."
"Efendim?" Anlamamış bir edayla sorduğunda bakışlarımı kaçırdım.
"Senin gibi melankolik bir şarkı."
Yaptığım imayı anlamış olup olmadığını bilmiyordum. Fazla üstü kapalı bir şey olmasına rağmen anlaşılabilir gibi gelmişti. Anlamamış bir şekilde, belki de anlamıştı sadece dışarıya yansıtmıyordu, umursamazca önüne döndü. Benimse kendime verdiğim söz beynimde yankılanırken başımın ağrıdığını hissetmiştim.
Ağlaması... Ağlamasını görmedin ama hayal edince bile mükemmel.
Acı çekerken ne kadar güzel olur bir düşünsene.
Kırmızı kanın güzel saçlarını kapladığını düşün.
Düşünceler yavaş yavaş intihara geldiğinde yumruklarımı sıktım. Benim isteğim dışında gelişen düşünceler, sesler beynimi sarıyordu ve ben buna engel olamıyordum. Benliğime işkence eden sözler sarf ediyorlardı.
Sen böyle biri değilsin.
İnsanların sonu güzeldir unutma.
Sarsıl ve kendine gel.
Omzuma konan el ile vücudumu bir sıcaklık dalgası kaplamıştı. Beynimin içindeki düşünceler sonunda sesini kesmişti. Kafamı kaldırdığımda göz göze gelmiştik. Bana endişe ile bakan gözleri gördüğümde bana acıdığı hissine kapılmıştım ve bu sinirlenmeme yol açmıştı. Bakışlarım gözlerinden omzumdaki eline kaydığında hızlıca elini çekmişti. İki kelime söyledi. Ama bu iki kelime kalbimi esir aldı.
"Ben yanındayım."
İçimi sebepsiz bir huzur kaplarken gözlerine diktim gözlerimi. Bu iki kelime başka bir kişiye göre fazla bir şey ifade etmese de ben anlıyordum. Gözlerinden anlıyordum onu. O iki kelime aslında o kadar çok anlam barındırıyordu ki kendi içinde sıradan bir insan anlayamazdı bunu.
"Ben yanındayım." diye tekrar ettim onu.
Gülümsedi.
Gülümsedim.
Göz gözeydik o gece.
Yıldızlar ve ay dışında kimse görmedi bizi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
don't cut °hyungwonho
Short StoryKalbinin acıdığını biliyorum. Yolun sonuna gelmiş gibi hissediyorsun, elindeki jiletin tek arkadaşın olduğunu düşünüyorsun. |18|