Bölüm günler önce gelecekti amma ve lakin wattpad'de durumlar acayip karışıktı. Bir türlü de düzelmek bilmedi. Öyle ki yüklü olan kitapları dahi okuyamadım.
Velhasıl kelam an itibariyle bölüm sizlerle ;-)
Keyifli okumalar :-)
Dicle Yılmaz, 26 yaşında ideallerinden ve doğru bildiğinden taviz vermeyen mesleğini yapamayan binlerce işletme mezunlarından sadece biri. Görüşmeye gittiği 20 iş görüşmesinden yirmisinden de red cevabı aldıktan sonra, ki en son gittiği iş görüşmesinde tecrübesizliğini telafi edebilecek dekoltesi olmadığı için kabul edilmemişti. Bunu nereden mi biliyordu? Bizzat son görüşmeyi yaptığı bölüm şefi tarafından açık açık ve de pişkince beyan edilmişti. O günden sonra okuduğu bölümle alakası olan başka bir iş başvurusu yapmamıştı. Zaten işletme okumaya karar verdiğinde aklı hangi pembe hayallere dalmıştı kendisi de bilmiyordu ya neyse. Sanki babasının şirketleri yöneticisiz kalmıştı da...
Edebiyat öğretmeni bir babanın ve ev hanımı bir annenin binbir emekle büyüttüğü tek çocuğuydu. Bölümünü okuduğu mesleği yapamayınca ve ailesine daha fazla yük olmak istemediği içinde ikinci tercihi olan dansa yöneldi. Onbeş yaşından beri ikinci evi gibi gördüğü dans okuluna başvuruda bulunmuş daha üzerinden bir hafta geçmeden ders aldığı dans hocalarının da referansıyla iş başvurusu kabul edilmişti. Derslerde dans hocalarının partnerliğini yapıyordu ve yaptığı işten oldukça keyif alıyordu. Üstelik okula ait lojmanları bile vardı ve kira ödeme derdi de olmayacaktı. Dicle o gün şansının gerçek anlamda döndüğünü iliklerime kadar hissetmişti.
Her sabahın altısında olduğu gibi çalar saatin tiz sesi odayı doldurduğunda uyanmıştı Dicle. Küçüklüğünden beri güne hep erken başlamayı alışkanlık haline getirmiş, hep erken kalkılması gerektiğini düşünmüştü. Bu durum okurken tatil günlerinde, işe başladığında ise izin günlerinde de hiç değişmemişti. Bir kaç sokak uzağındaki korulukta sabah koşusunu yapmış, eve geri döndüğünde ise hızlıca duş aldıktan sonra her izin gününde olduğu gibi temizliğe girişmişti.
Temizliğe öyle çok kendini kaptırmıştı ki bitirdiğinde saat neredeyse öğlen olmuştu. Kahvaltı yapmak için geç kaldığı için kendisine bol sütlü bir kahve yapıp salondaki yeşil kadife koltuğuna kuruldu.
İzin günlerini oldum olası hiç sevememişti Dicle. Herkes izin gününü iple çekerken ve o gün için planlar yaparken , Dicle' nin izin günü için yapacak bir planı olmazdı. En fazla ailesinin yanına gidebilirdi. O zaman da günü birlik gidip gelmesi gerekiyordu ve yolculuk fazlasıyla yorucu oluyordu. Genelde yıllık izninde ailesinin yanına gider ve izni bitene kadar da dönmezdi. Dicle'nin iple çektiği izin günleri sadece yıllık izinlerini oluşturan günlerdi. Boşalan kahve kupasını mutfağa bırakıp salonun bir köşesini kaplayan büyüklükteki müzik setine yaklaştı ve en sevdiği parçalardan birini açtı.
Müzik dalga dalga yükselirken sağ ayağıyla ona uyarak ritim tutarken hafiften de şarkıyı mırıldanmaya başladı.
'Rah-rah-ah-ah-ah!
Muh-muh-muh-muh-mah!
Rah-rah-ooh-la-la!
Want your bad romance'Üzerindeki likralı kot pantolonu ve bol beyaz tişörtü hareketlerini kısıtlamıyordu.
'I want your ugly'
'I want your disease '
Ellerini kalçalarının iki yanından beline çıkarıp müziğe uygun hızda başını geriye savurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GURUR ve AŞK #1
General FictionGecenin karanlığına fısıldadı genç adam duyulmayacağını bile bile "Neden seni sevmekten vazgeçemiyorum" Yayınlanma tarihi 25/11/2017