"Tam intihar edilecek hava var be. Şöyle gidip bir tepenin üstünden atlayasım geldi bak. Her şeyi geride bırakıp toprakla bir olasım geldi. Şimdide verdiğim sözler aklıma geldi. Hepsini, neredeyse hepsini tuttum. Son bir tane kaldı. Ona verdiğim o hiç aklımdan çıkmayan kelimeler. On dört bin gün bekleyeceğimi söylemiştim. Son bir söz be. Ne şanslıyım ki on bin gün oldu bile. Sadece geçirdiğiniz mutsuz, zevksiz on dört günümüze on dört bin gün bedel biçtim. Neyi bekliyorum ki. Beklenecek bir şey kalmadı. İntihar etsem de topluma isyanımı göstersem. Ölsem de her gün öldüğümü insanlara anlatamamaktan mahrum kalsam. Gözlerimi yumsam da keşke sonsuz olsam. Her şeyi görsem de herkes bana kör olsa. Bu nedir ya. Dolan kül tabakları, yerlerde izmaritler, boşalan rakı şişeleri ve soluk bir oda şekli. Sadece ben değil ki, insanlar küsmüş dünyaya. Hayatın gerçekleriymiş. Ne gerçeği be. Ölüyoruz işte. Daha gerçek ne olabilir? Kimse tek başına ölmüyor. Ölmeden önce yanında birkaç kişiyi de kurban ediyor. Hayal ettiğini ve geçmişteki yaşadığı olayları da yanında götürüyor. Niye yaşıyoruz ki? İstediğimiz hiçbir şeye sahip olamıyorken neden yaşıyoruz? Ne diye uğraşıyoruz ki ya. Bitmişiz biz, bizim gibi düşünenler. Hani bir gün ölsek "ah neden öldüm ki ben" demeyiz yani. Öldüğümüzde bir anlamımız yok be. Öldük ve gömüldük. İşte bu düzene dur demek için intihar etmeli. Yada etmeyip sürünmeyi seçmeli. Sümüklü böcek miyiz lan biz! Ne sürüneceğiz. Ölelim de bitsin bu iş. Madem sevdiklerimizi öldüremedik, biz ölelim. Madem yıllardır mutluluk bize gelmiyor, biz mutluluğa gidelim. Sonra diyoruz dimi? "ulan pes edip nereye gidiyoruz" niye pes edelim ki. Kaybedecek bir şeyimizde kalmamış. Ulan bu nasıl bir çelişkidir ya. Ne yapsak olmuyor. Ölsek bir dert yaşasak bir dert. Bak neyi seveceksin biliyor musun? Geceleri seveceksin. Bardağındaki şeffaflığı, yanan sigaranın dumanını ve dumanında kaybolan geçmişi seveceksin. Yalnızlığı seveceksin be. Ulaşılmaz olanı bide. Çocukken ulaşabildiğimiz her şeker acı, ulaşamadığımız her şeker fazlasıyla tatlıydı ya hani. Öyle bir tatlılık var hala ulaşamadıklarımız da. Sadece bekleyin. Beklemekten kime zarar gelmiş. Bekleyin eminim ki sonuç çok güzel olacak." Sinek valesi o gece boğulan biri oluverdi. Ve gecenin bir yarısı evine, İstanbul'a doğru yola koyulmuştu. Kızıl derelinin yanında tam bir yıl geçirdi. Bir yılın ardından geçmişten geleceğe dönüyordu. İstanbul'a vardığında söylenen sözler her zaman ki gibi can acıtıyordu.

YOU ARE READING
Sinek Valesi*Sonsuz Aşk
Lãng mạnBir insanın kendini sonsuz aşkın adamı sanması, aslında sonsuz aşk diye bir şeyin olmayışı, ölümün gerçek oluşu... Sinek Valesinden,Sinek Kralına dönüşümü. Aşkın en ağır yüzü ve yaşanmışlığın en acı öyküsü... ...