Arkadaşlar ne zamandır yeni bölüm atmıyorum farkındayım. Gerçekten yoğundum. Neyse çok konuşmadan bölüme geçelim.
******
Gramofonu arkaya koyarken bir yandan da konuşuyorlardı. Bende aldığımız gramafonu inceliyordum.
Bir türlü aklım almıyordu. Bir insan eski bir gramafona nasıl 8500 tl öderdi ki?
Rengi kararmış altın tonlarında kocaman silindiri olan bir gramafon. Eski olduğu daha bakınca belli olan. Ben incelemeyi bitirdiğimde Deniz de mustafa abiyle vedalaşıyordu.
"Hadi görüşürüz Mustafa abi"
"Görüşürüz"
"Güle güle çocuklar. Yine gelin özletmeyin kendinizi. Hadi iyi bakın birbirinize. Kızım emanetine sahip çık." deyip Deniz'den tarafa göz kırptı Mustafa abi.
Deniz anlamadığını belli edercesine "ne emaneti?" dedi.
Mustafa abi de topu bana yuvarlayıp "kızım yolda anlatsın" dedi.
Arabaya binince ilk anda Deniz'in susması benim yararımaydı. Sonuçta kim ' baban gibi biri seni bana emanet etti' diyebilirdi ki
Ama Deniz daha fazla dayanamamış olsa gerek beklenen soruyu sordu.
"Mustafa abi ne emanetinden bahsediyordu?" Bir yola bir bana bakıyordu.
"Imm şey sen bir süre kendinde değilmişsin. Annen yurtdışına tedavi olmaya gitmiş ve Toprak'la sen ve abin ilgilenmişsiniz... Ve kendine gelmen için evlenene kadar benim emanetimsin..."
"NEE!!?" bir anda arabanın frenine bastı. Emniyet kemeri olmasaydı büyük ihtimal ön camdan uçmuş olurdum. Yada Deniz'in kolu...
Evet evet Deniz daha frene basar basmaz hareket etmeme izin vermeden kolunu önüme uzattı. Bu sayede hiç kıpırdamamış oldum. Ama neyse konu bu değil.
"Ne demek bana emanet etti? Demedin mi biz daha yeni tanıştık diye?"
"Deniz ne bileyim işte adam emanet ediyorum sahip çık dedi bende hayır mı deseydim?Allah Allah...."
"Evet. Olmaz deseydin. Hayır beni tanımıyorsun bile nasıl sahip çıkacaksın o da meçhul de..."
"Tanıyayım o zaman"
"Hı?"
"Tanıyayım o zaman diyorum. Yani adama söz verdim. Şimdi gidip hayır istemiyorum diyemem ki."
Bir süre eli çenesinde düşündü. Sonra arabayı tekrar süremeye koyuldu.
"Bakacağız artık"
******
Kantine girdiğimde gözüme Ezgi , Ayla ve Eray'ın oturduğu masa çarptı. Bende onların yanına geçtim.
"Öff açlıktan ölmek üzereyim. Siz oturun ben bir tost alıp geleceğim" deyip masadan kalktı Ezgi. Ben arkasından bakarken ilk konuşan ayla oldu ;
"Nasılsın tatlım?"
"Hımm iyi sayılır"
Hafif kaşları çatıldı ve ne olduğunu anlamaya çalışır gibi bana baktı.
"Nasıl yani??"
"Yani dersler dışında herşey iyi"
"Hımm anladım... Biz de de var o sorun ya hiç sorma."
"Aynen" diyerek sevgilisini onaylamış oldu Eray'da.
Çok yakıştırıyordum onları. Gerçekten birbirlerini sevdikleri daha baştan belli olan iki sevimli insancık dı onlar.
Ezgi elinde tostu ile masaya oturdu ve bana bakarak gülümsedi .
"Nasılsın güzellik?"
"İyi sen?"
Gözlerini kocaman açıp tostuna baktı ve "aç" diye cevapladı.
Ben ona gülümserken gözüm bir anda Güneş'e kaydı. Bizim oturduğumuz masanın karşısında arkadaşlarıyla oturmuş sohbet ediyordu. Sonra bir anda benden tarafa döndü ve göz göze geldik. Bir an gözlerini kısarak bana baktı ama sonra 'ne var?' dercesine kafasını salladı. Bende başımı iki yana salladıktan sonra başka bir tarafa bakmaya başladım.
*****
Zilin çalması ile kapıya koştum. Bu saatte gelenin annemden başka kimsenin olmayacağını ve muhtemelen annemin de anahtarını evde unuttuğunu düşünerek kapıyı açtım. Ama karşımda Pelin'i ve Ceren'i görmem ile şaşırmam bir oldu. Hıçkırarak ağlayan Pelin'i görmem ve Ceren'in çaresiz bakışlarıyla kendime geldim.
"Götürecek bir yer bulamadım. Şirin teyze evde değildir diye buraya getirdim bende. Kusura bakma"diyen Ceren'e cevap verdim;
"Yok canım ne kusuru. Ama annem her an gelebilir. Hadi benim odama geçelim" deyip pelin'i omzundan tutarak odama doğru çevirdim. Odama girerken de ağlamaya devam ediyordu.
Ne yapacağını bilmemiyor gibi bana bakan Ceren'e fısıldayarak 'ne oldu?' diye sordum.
Hiç iyi şeyler olmadığını haber verircesine kaşlarını kaldırıp geri indirdi.ne olduğunu gerçekten çok merak etmiştim.
Pelin'i benim yatağıma oturtup sakinleşmesini bekledik. Ama bırakın sakinleşmeyi daha da şiddetli ağlamaya başladı. Benim de gözlerim dolmuştu. Sonunda dayanamayıp sordum;
"Ne olur biraz sakinleş ve ne olduğunu bana söyle. Yoksa bende ağlayacağım."
Hıçkırıkları biraz hafiflese de yine ağlıyordu.
Ara ara sakinleşip "ben salağım,
"Ona inandım, ona güvendim" gibi şeyler söylüyordu. En son da sanki susamıyormuş gibi konuşmaya başladı;
"Ben çok salağım, gerçekten, gözlerimle gördüğüm halde ona inandım. Oysaki o an kıçına tekmeyi bassaydım böyle olmazdı. Ben onu çok sevdim güvendim, ne olursa olsun hep hayaller kurdum. Evlenirsek nasıl olur diye düşündüm ama adam beni kullanmış. Sevgilisiyle beraber beni kul-lan-mış-lar. Gerçekten o kızla sadece arkadaş olabileceklerine inanmıştım. Sarılırken sadece kardeşçe sarıldıklarına inanmıştım. Ve son olayda gerçekten rol yaptıklarına inandım."
'Ahh' diye haykırdıktan sonra tekrar ağlamaya başladı. Bense daha da meraklanmıştım. Ortada bir aldatılma söz konusuydu ama ne olduğunu tam olarak bilmiyordum. Kapının açılma sesiyle Ceren ve ben aynı anda Pelin'in ağzına elimizi koyduk.
"Anne??"
"Ha kuzum?"
"Yok birşey. Sen misin diye seslendim. Kızlar bizde bu akşam, haberin olsun."
"Hangi kızlarmış onlar bakalım?"
"Hangi kızlar olabilir anne!! Pelin ve Ceren işte"
"Tamam, siz rahatınıza bakın. Ben yemek hazırlar sizi çağırırım"
"Tamam anneciğim. Kolay gelsin."
"Saol"
Annem'in sorularından kurtulmamız ile derin bir oh çekmemiz bir oldu.
Eğer pelin'i bu halde görseydi soru yağmuruna tutardı....
Pelin' in ağzından elini ilk çeken kardeşi oldu.
"Bak bende elimi çekeceğim ama sakın ağlama yada hıçkırma tamam mı? Bak annemi biliyorsun rahat bırakmaz." hafifçe başını salladıktan sonra bende elimi çektim.
"Şimdi ne oldu sakince anlat"
"Be-ben gittim kafeye. Oraya annemin diktiği elbiseyi götürdüm. Sonra onları gördüm. Sarmaş dolaş oturuyorlar dı. O an yanlış anladığımı düşünüp bi-biraz yaklaştım. Konuşuyorlar dı. Dinledim biraz.
'Aşkım ne zaman bırakacaksın şu kızı. Gerçekten artık kıskanıyorum.' diyordu, arkadaşım dediğim kız, sonra o şerefsiz de cevap verdi
'Kuzum benim gözüm senden başkasını görür mü hiç. Biraz daha uğraşıp babasının şirketinden bir iş kapayım o zaman kapı dışarı ederim.'
'Ya seni kovdurtursa babasına, bizi öğrenince?'
'Aman Pelin bu 'çok uğraştık birbirimizi sevmemek için ama olmadı, biz çok aşığız,' deriz o da iyi arkadaş ayağına vazgeçer zaten' dedi.
"Karşılarına geçtim. Şaşırdılar tabii 'yanlış anladın sen bizi falan demeye başladılar" ağzından bir hıçkırık kaçtı.
"İkisine de birer tokat yapıştırdım. Arkamdan gelemeye çalıştı şerefsizler. Ama ikisine de bağırıp geri gönderdim." son olmasını istediğim bir hıçkırık daha....
Anlaşılan yaklaşık 5 aylık sevgilisi olan Burak Ceren'i ne tesadüfse (!) onunla hemen hemen aynı sürede tanıştığı arkadaşı Sinem ile aldatıyormuş. Ve bu bir kızın, hemde seven bir kızın, başına gelebilecek kötü olayların başlarında yer alıyor. Gerçekten çok ağır gelmiş olmalı.
Bir süre ne diyeceğimi bilemeyerek sustum. Sonra Ceren'in kaş göz işaretleri ile onu teselli etmeye çalıştım. Ama tabi ki de teselli etmekte berbat olan bir ben vardı....
"Imm aman zaten sevmiyormuş böyle biriyle hayatını mı devam ettireceksin canım. Boşver, Dediğin gibi bas kıçına tekmeyi, sen onun için üzüleceğine o senin için üzülsün."
İkiside bana kaşları kalkık bir şekilde bakıyordu. Sonra Ceren kafasını sallayarak pelin'e baktı
"Çok haklı. Birde erken öğrenmediğini düşünsene. O zaman daha kötü olurdu."
Bir süre sadece duvara baktı. Sonra kafasını sallayıp hızlıca bize döndü.
"Haklısınız. Ama işi zaten almak üzereydi babamdan. Sadece torpil gerekiyordu. Ama onu da atlamışlar. Yani şu anda bizim şirkette işe girmiş. Ama bende Pelinsem onu mahvedeceğim."
En fazla ne yapabileceğini düşündüm. Kendisi de korkardı babasına ondan bahsetmekten. O yüzden çok fazla bir şey yapamazdı. Yani korkmamıza gerek yoktu.....
Ceren ellerini yüzüne götürüp onu güldürmeye çalışıyordu. Bir yandan moral veriyordu.
"Kaç saattir bir gülümseme görmedim kızım. Bir gül ya. Valla şu gamzelerini özledim."
"Bana mı yürüyosun kız sen."
Bende onlara gülümseyerek bakıyordum.
" kızlar işiniz bittiyse hadi gelin, sofra hazır."diyen annemin sesiyle toparlandık. Ve mutfağa geçtik. Aslında masada yiyorduk yemeğimizi ama Ceren'in geldiği günler annem yer sofrası hazırlıyor. Çünkü diyet takıntıları olan bir kız. Çoğu zaman annemin dalga konusu oluyordu. Ama yinede vazgeçmiyordu.
*****
"Okuldan çıktın mı?"
"Evet."
"Ne zaman müsait olursun?"
"Direk geçelim. Eve gidersem geç kalırız. Artık forma falan idare ederim."
"Peki. Karşına bak."
Şaşkın bir şekilde karşıma baktım ve Deniz'i maserati'sine yaslanmış bir şekilde gördüm. Üzerinde koyu mavi bir gömlek altında da buna uygun mavi bir pantolon vardı. Yan taraftan yüzüne vuran turuncumsu güneş onu olduğundan daha yakışıklı gösteriyordu.. Ve yine çok tarzdı......
Olamaz ama ya sabahtan beri burda saçlarımla uğraşıyordum. Dışarıdan bakan sevgilimi bekliyorum sanırdı. Rezil olmuştum yine. Biri bu çocuğa garip sürprizler yapmamayı öğretmeliydi.
'Belki de sen öğretirsin' diyen iç sesimi tamamen içime gömdüm ve Deniz'e doğru yürüdüm.
"Selam"
"Merhaba"
"Hemen gidiyor muyuz?"
"Olur" deyip yolcu koltuğuna doğru yürüdüm. O da sürücü koltuğuna geçti ve emniyet kemerini taktı. Bende takınca arabayı çalıştırdı.
"Önce nereye gidiyoruz?"
"Aslında sana önce evi annemin beğenebileceği bir şekilde düzenleyip ardından arkadaş daveti falan yapacaktık ama düşündüm ve önce davetiyeler yapılsa daha iyi olur diye karar verdim. Sen ne dersin?"
"Sen bilirsin...."
"Öyle deme ben kadın zihniyetini anlamam. Bilsem sana niye sorayım?"
"Hımm peki o zaman.... Önce davetiye ve davetlilerle ilgilenelim. Sonrasına bakarız."
Gözünü yoldan çekip bana baktı ve gülümsedi. Bende ona baktım ve geniş bir gülümseme yolladım.
******
"Burası mı?" Deniz'in arabasını park ettiği evin daha doğrusu villanın önünde durmuş şaşkınca bakıyordum. Kafasını salladıktan sonra benim yanıma geldi ve
"Hadi.." dedi. Bende kafamı sallayıp peşinden yürümeye başladım. O kadar büyük adımlar atıyordu ki koşup zor yetişebiliyordum çakıllı yolda. Tam yetiştiğim sırada ayağımın altındaki çakıllar kaydı ve önce Deniz'i ittirip sonra kendim kıç üstü yere kapaklandım. O sadece hafifçe sendelemesine rağmen benim popom acımıştı. Ama beyefendi dururmu patlattı kahkahayı ben yerde sinirle ona bakarken. Hiç bozuntuya vermeden elime birkaç taş alıp konuşmaya başladım.
"Ne gülüyorsun be!! Burası gayet rahat bence sende gelmelisin. Hiç rahatsız değilim." deyince gülmesi şiddetlendi. Sonra birden kendini yere , benim yanıma, attı.
"Hımm hiç konforlu değil. Küçük yalancı." derken hala gülüyordu.
"Deniz şaka yapıyordum. Ciddiye alıp oturacağını düşünmedim. Hem şu koskoca villada oturup çakıl taşlı yolu rahat bulman tam bir ironi olurdu."
Şimdi, bir gramafona 8500 TL, 20 davetiyeye 50 TL vermesinin sebebini anlamıştım.Bir süre evdeki eşyaların üzerine örtülmüş beyaz çarşafları topladık. Sonra eşyaları düzenledik. Bunları yaparken de Deniz'in ve abisinin bu evi kullanmadığını sadece Güneş'in arada bir gelip biraz ilgilenip gittiğini, uzun süredir de hizmetlilerin gelmediğini öğrendim. Annesi hasta olduğu için tedavi görüyordu ama bu çocukların babası neredeydi yahu?!
******
Evet arkadaşlar bir bölümün daha sonuna geldik. Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum. Sizce devamında ne olacak? Deniz'in babasına ne olmuş olabilir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENİZDEN GELEN AŞK
Novela JuvenilBir tatille basladı herşey sonrası ise asla eskisi gibi olamayacak Duru tatilde tesadüfen gördügü biri yüzünden hayatı değişti . Ama iyi yöndemi yoksa kötü yöndemi orası biraz meçhul . "Senin gözlerin denizin bulanmamış mavisi" dedim en son .sonraa...