KUTU

384 13 0
                                    

"Bir, ayaklarınızın altına değil, yıldızlara bakmayı unutmayın. İki, çalışmayı asla bırakmayın. Çalışmak size bir anlam ve amaç verir, bunlarsız bir hayat boştur. Üç, eğer aşkı bulacak kadar şanslıysanız, onun da olduğunu hatırlayın ve başınızdan atmayın."
Stephen Hawking

Kate sessizliği bozdu
-Yalnız değiliz ne demek?
-Sanırım önceki hafta şunu dinledim gerçekten ilginç geldi ve sonrasında çok daha ilginç bir durum oldu...
David merakla sordu;
-Ne gibi?
-Önce dinleyin
Bilgisayara dokundu Jesus, az önceki kayıt devam etti:
"Bilgin ne kadarsa hakimiyetin de o kadar olur. Maddeyi sadece dünya üzerindeki maddeler ve bilginiz kadarı ile anlayabiliyorsunuz. Ancak Evren'de sayısını bilemeyeceğiniz kadar türde madde var... Beden kat kat giyilen bir elbise gibidir. Canlı dediğiniz her şeyin değişik maddelerden oluşan bedenleri var. Ayrıca her şeyin bir ruhu olduğunu anlamak sizin için şimdilik zor. Atomun da bir ruhu var. İnsan varlığı için bedensel türde çeşitlilik olduğunu da anlıyor olmanız gerekiyor, ırk dediğiniz şey size bunu anlatıyor olmalıydı. Nedense inkar etmek akıllı canlılar için hep en kolayı olmuştur. Siz şimdi size benzeyen robot dediğiniz şeyler yapıyorsunuz. Başka gezegenlerde bilgisi çok daha fazla, imkanları çok daha fazla ve beyni çok daha gelişmiş insanlar var. Size temel olarak benziyor ama tamamen farklı görünüyorlar. Sizin bedenlerinizi inşaa edebilecek yetenekteler... Onlar da şüphesiz Tanrı değil... Onu hiç kimse bilemez ve anlayamaz. Ve ruhu Tanrı dışında kimse bilemez. Ruhu anlamak ve olgunlaştırmak için hayatlar boyu insanlar kendini tüm Evren'de feda ediyor. Çünkü bedenlenmek ve yaşamak her yerde zorlu bir süreçtir.
Ve şimdi tekrar başa dönelim; bilgiye sahip olmak iyiyi daha iyi, kötüyü daha kötü mü yapar? Aslında gerekli olan nedir? Ruhun inşaası için ne gereklidir?
Yıkım, savaş, ego, kötülük dediğimiz şeyler bilgi yüzünden olmaz, kontrol edilemeyen duygular ve istekler yüzünden olur. İnsan tüm Evren'de bunun mücadelesini vermek zorundadır. Bilgi edinilebilir ve herkesin eline geçebilir. Bu durumda bilgiye ulaşırken yani maddeye hakimiyet sağlamaya çalışırken onun da geliştiğini unutmayın. O da sonunda daha akıllı olacak, şimdi tekrar sorayım; çok kötü birine dünya üzerindeki en gelişmiş bilgiyi vermek ne işe yarar? İnsan önce kendini eğitmeli, zaaflarını, iyi yönlerini, kendi içine hükmetme gücünü görmelidir... Yoksa sadece yıkımla karşılaşacaktır... Bunu sadece dünya gezegeni olarak değil tüm evren olarak düşünmelisiniz. Tekamül sürekli ve çok zorlu bir gerekliliktir. Her yaptığımız dışında, her düşündüğümüzden de sorumluyuz...
Umutsuz olmak için çok zaman, iyimser olmak içinse çok az zaman var... Kendinizi, ruhunuzu geliştirmeden, gelişmiş şeyler yaratmaya çalışmak cahillikten başka bir şey değil. Halâ tüm dünyanın birbirine sevgi hissetmesi zor görünüyor. Bunu kendiniz sağlarsanız daha az acı çekeceksiniz, bunu tercih etmezseniz; dünyanın bizzat kendisi, birbiriniz, dünya dışından, başka boyutlardan gelecekler dolayısıyla bilemeyeceğiniz sakıncalar oluşur. Sonunda yine bu iyiliğiniz içindir. Ancak çok canlı kendini feda etmek zorunda kalır. İstese de istemese de... Zira acı ve şok; dünyanın eğitim sisteminin en önemli parçalarıdır..."
Odadakiler sessizlik içinde bir süre durdular...
Sessizliği Jesus bozdu...
-Düşünsenize şüphe yok, yalnız değiliz, biraz düşününce hiç değildik...
-Geçenlerde Pentagon dünya dışı varlıkların olduğu şüphesiz diye açıklama yaptı
-Gerçekten mi David?!
-Evet Kate akşam haberlerinde izledim
-Jesus kendini yormasan artık, yorgun görünüyorsun
Jesus gözlerini Janet'e dikti
-İyiyim ben, hem de hiç olmadığım kadar... Bunu ilk duyduğumda bir şeyler gördüm
Janet yanına oturdu
-Ne gibi şeyler?
-İki kişiyle sohbet ettim, yandaki kitapçıya gitmiştim, bana bazı şeyler anlattılar... Önce kitapçıda çalışan çocuklar zannettim onları
Janet araya girdi
-Nasıl yani? Onları görmeden mi sohbet ettin? Anlamadım...
-Hayır, açıklaması zor... Onlar gibi göründüler, bana bir çok şey anlattılar; ben özellikle gideceğimiz yeri merak ettim... Yani gezegeni... Şartları dünyaya en yakın ama yine de atmosferi, gün dönümü, yıl dönümleri ve zamanı daha farklıymış. Bitki, hayvan ve diğer canlılardan bahsettiler...
-Çok havalı be! Biz neden görmüyoruz bunları?
-Bunu çabuk kabul edebilecek insanlarla iletişim kuruyorlarmış David, seçilmiş kişi olmadığımı, bunu yanlış anlamamam gerektiğini, sorgulayan bir düşünce şeklim olduğu için iletişim kurduklarını ve sorularımı sorarken yaydığım titreşimin güçlü olduğunu söylediler...Bir de içimde iyilik varmış... Ben iyi değilim dedim, kendi yolunu acı çekerek buldun, her akşam Bayan Blair'e yemek götürüp ona ev işlerinde yardım ediyorsun, bunu isteyerek yapıyorsun. İhtiyacı olan tanımadığın insanların yardımına koşuyorsun... Evet olduğun yerden çıkmıyorsun ama çıktığında hep yardım için çalışıyorsun, neden diye sordular... Benim verecek bir cevabım yoktu, neden yaptığımı bilmiyorum dedim... İçinde iyilik var çünkü dediler...
Janet biraz kızgın yüksek sesle sorguladı
-Tanrı aşkına bunlarla kaç saat konuştun? Sen en fazla bir saat dışarıda kalırsın...
-Peki bunlar kimler, nereden gelmişler peki?
-Kate bunlar da İnsanlar sizin gibi benim gibi... Tam görünümleri bize benzemiyormuş o yüzden kitapçıdaki gençler gibi görünmeye karar vermişler, benim için daha kolay olacağını düşünmüşler...
Şüpheyle karışık ağızları açık dinliyorlardı, Jesus şüphelerini gidermek için
-Bakın lütfen endişe etmeyin yemin ederim uyuşturucu kullanmıyorum, size bir şey göstermek istiyorum aslında asıl göstermek istediğim şey şuydu dedi sol elini kaldırıp parmaklarını açıp kapadı ve birkaç hareket yaptı.
-Bana hediye vermek istemişler, onlara farkında olmadan yardım etmişim çünkü...
Janet ağzını kapadı, Kate ve David şaşkınlıkla bakakaldılar...
-Jesus elini kullanabiliyorsun! Bu harika bir şey dostum!!!
-Evet David... Kesinlikle... Şimdi bütün bu olanları anlamaya çalışıyorum ama çok iyiyim, bana inanın
Janet gözlerini sildi, Jesus a sarıldı
-Çok sevindim, çok sevindim!
...
-Gittiler mi?
-Evet
-Kimle konuşuyorsun?
-Kimseyle...
-Bir konuşma duyduğumdan eminim
-Ben de konuşmadığımdan eminim, bilgisayardan geliyordu o ses... Çok şüpheci davranıyorsun ve bu bana hiç yardımcı olmuyor...
-Seni yine hastanede görmek istemiyorum, aylarca komada kaldın... Bu beni çok yıktı... Umudumu yitirmedim ama tekrar yaşamak istemiyorum...
-Orada olduğunu ve nasıl üzüldüğünü gördüm. Konuştuğun her an seni duydum...
Janet'in yüzü gerildi
-Gerçekten mi?! İlk defa söylüyorsun bunu... İnanamıyorum! Neredeyse 10 yıl oldu... Neden hiç bahsetmedin?!
-Üzülürdün. Ben hala üzülüyorum...
-Uyanmanı çok istedim
-Ben de bana hamile olduğunu başıma kötü şeyler gelmeden söylemeni isterdim... Yapmadın...
-Tanrım!.. Özür dilerim... Çok özür dilerim
-Hayır özür dileme, bebeği kaybettiğini anlattığın gün çektiğin acıyı gördüm...
Janet yüzünü elleriyle kapayıp ağlamaya başladı...
-Nasıl olur?! Komadaydın... Doktorlar uyanmayacak dediler...
-Uyandım... Çünkü sen kutudan çıkan son umuttun...
-Sonra beni neden ittin öyleyse?
-İyi şeyleri haketmediğim için...
-Sen iyi birisin, yapma bunu... Kimseye zararın dokunmaz...
-Ama seni üzdüm, bebek üzüntüden kaybedildi...
-Sorunlu bir hamilelikti, evet üzüntü de etkiledi tabi ama tek sebep bu değildi...
-Pekala Janet, artık hepsi geride kaldı... Dostumsun, seni seviyorum... Benim için çok fedakar şeyler yaptın
-Sen de öyle... Kendini suçlama Jesus
-Sen de kendini suçlama...
-Bu gece burada kalabilir miyim?
-Hayır, bu iyi bir fikir değil
-Neden?
-Çünkü yalnız kalmam gerek
-Pekala, yarın görüşürüz o halde...
-Tamam...

GEZGİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin