Ellerim ve ayaklarım sanki oturduğum sandalyeye zırhlanmışcasına hareket yeteneğini kaybetmek üzereydi. Tek bir kelime edemiyordum. Sanki ne zaman konuşmaya çalışsam onun tek bir bakışı beni susturmaya yetiyordu. Derin bir nefes alarak kendimi biraz daha dikleştirmeye çalıştım."Öhöm öhöm, Rahşan'cım Ethem Bey'le muhabbettini bölüyorum ama biz buraya neden geldik? Hala bir açıklama yapmadın da!"
Masadaki herkesin yüzleri garip bir gülümsemeye bana doğru döndüğünde sinirli bakışlarımı kat ve kat daha artırarak Rahşan'a doğrulttum. Ensesini kaşıdı ve hafifçe yüzünü bana döndürdü. Kaşlarını çatmasından sinirlendiğini anlamış gibiydim ama umrumda değildi!
"Handecim, sana bu sorunun cevabını Ethem Bey'le yalnız kaldığımız bir zaman söyleyeceğim. Şimdi lütfen susar mısın?" dedi azarlarcasına.
Kafamı memnun bir şekilde sallayarak yeniden arkama yaslandım. Aradan geçen bir kaç saniyeyle beraber herkes ilgisini yanındaki insanlara vermeyi başarabildiğinde gerçekten daraldığımı hissetmiştim. Bu ekip neden herşeyi hep beraber yapardı?
"Sıkıldın mı?" diye sordu kulağıma doğru üflenen ses.
Sorusuna tam cevap verecektim ki aniden masanın başında adının Aybüke olduğunı öğrendiğim kız birden bire ayağa kalkmasıyla kafamı o tarafa doğru döndürdüm.
"Milllettt! Tolga ve ben birlikteyizzzzzz!"
Kulaklarım sanki duyduğum şeyleri kabul etmeme gibi bir hissine kapılmıştı ki tüm hayal kırıklılığımla baktım Tolga'nın gözlerine. Bir anlam aradım bakışlarında, belkide bir cevap. Ama onunda bana bakmasından başka yaptığı hiçbirşey yoktu. Derin bir nefes alarak ayağa kalktım. Burayı ve burada konuşulanları çekecek takaatim kalmamıştı. Çantamı alıp hızlı adımlarla mekandan ayrılırken arkamdan seslenen insanları bile umursamıyordum. Sadece ağlamak istiyordum! Bağıra bağıra, hıçkıra hıçkıra ağlamak! Kendime gelmek adıyla paltomun ucunu hafifçe yanaklarıma sürterek birazdan şırıl sırıl akacak gözyaşlarımı engelledim. Şimdi tek derdim magazincilerin olmadığı ucra bir yerde bir taksi aramaktı. Biraz yürümemin ardından caddenin başındaki taksiyi görmemle elimi kaldırarak durmasını işaret ettim. Tam taksinin kapısına uzanacaktım ki benden önce farklı bir el taksiye uzanarak gitmesini işaret etti. Hadi ama bu elin sahibini tanımanız çok ta zamanınızı almayacak! Hahi tabiki de prensimiz Tolga! Biçimli parmaklarını nerede görsem tanırım ben bu ellerin! Sinirli ve bir o kadarda hızlı adımlarla ilerlemeye devam edecektim ki bu sefer de kolumdan tutarak durdurdu beni.
"Hande, lütfen dur! Lütfen açıklamama izin ver!"
Tüm kuvvetimle kolumu tutan elini çekerek ona doğru döndüm.
"Bana açıklama yap diye birşey söylediğimi hatırlamıyorum sana!"
Gözlerini kısarak baktı gözlerimin içine.
"Aybüke ile aramda hiçbir şey yok, olamaz da!" dedi bastırırcasına.
"Banane! Ba-na-ne!" deyip omuz silktiğimde sanki halime acımış olacak ki soğuk ellerini yüzüm arasına alarak bana doğru yaklaştı.
"Peki neden gözlerin birazdan ağlayacak gibi?"
Sorusu karşısında mühürlenmiş gibi gözlerimi kapattım. Yanaklarımda olan soğruk elleri sanki tüm soğukluğunu her zerreme kadar yaymış alt ediyordu beni.
"Git! Daha fazla konuşmak istemiyorum."
Ellerimi çekmesi için ellerinin üstüne koyduğumda bu sefer farklı bir şey yapıp ellerini ellerime doladı. Ondan kaçmak neden bu kadar zordu?
