Something's gotta change, but I know that it won't
No reason to stay is a good reason to goIs a good reason to go---
Junmyeon çocukluğundan beri çok fazla uyuyamaz, sabaha kadar sarayın büyük balkonunda gökyüzünü izler veya kitap okurdu. Bunun yanına bir de başka bir yerde uyumanın huysuzluğuyla Yixing'in son söyledikleri eklenince uyku tamamen imkansızlaşmıştı. Sabaha kadar dönüp durmuş olsa da suratında gram uykusuzluk belirtisi yoktu, alışkındı.
Gömleğini sakince iliklerken içinden bir ses koşarak Kore'ye dönmesini söylüyordu. Daha şimdiden huysuzdu ve burada diken üzerinde hissediyordu. Babasına söz vermemiş olsa bir dakika bile durmazdı belki de. Birden nazikçe kapısı tıklandı.
"Prens Junmyeon?"
Junmyeon kapıdan gelen sesle yatağından kalktı ve ceketini de omuzlarına geçirdi. Yumuşak bir ses tonuydu ancak tanıdığı birine ait değildi.
"İçeri girebilirsin."
Kapı sakince yana doğru çekildiğinde içeriye üniforması ve sıfıra vurulmuş saçlarıyla bir adam girdi. Her ne kadar saçları olmasa da suratı Çin insanlarına göre oldukça farklıydı, gözleri kocamandı ve dudakları kalp şeklindeydi.
"İsmim Kyungsoo Prensim. Sarayın aşçı yardımcısı ve aynı zamanda muhafızlarından biriyim. Sizi ve baş muhafızlarınızı kahvaltıya götürmekle görevlendirildim. "
Junmyeon şaşkınlıkla Kyungsoo'ya baktı. Buraya geldiğinden beri muhafızların hepsinin oldukça nazik ve saygılı olduklarına şahit olmuştu.
"Hem aşçı hem de muhafız mısın?" diye sordu son kez kraliyet nişanını takarken.
Kyungsoo kafasını salladı ve ellerini arkasında birleştirdi. "Olası bir savaşa hazırlık için aslında çoğumuz bir yerde savaşçıyızdır Prensim. Çocukluğumuzdan itibaren hepimiz silah ve kılıç kullanmasını öğrenerek büyüdük."
Junmyeon gülümsedi ama bir yandan kalbinin acıdığını hissediyordu. Savaş yüzünden çocukluklarının en güzel zamanlarında savaşmayı öğreniyorlar, kırlarda koşmak yerine hayatları savunmayı öğrenmekle geçiyordu. Tamamen giyindiğinde Kyungsoo'nun önderliğinde odadan çıktı ve onu takip etmeye başladı. Beraber dün Yixing'le geçtiği koridorlardan, görkemli büyük vazoların yanından geçtiler ve bahçeye çıktılar.
Girişte Minseok, Jongin ve Chanyeol onu bekliyordu. Bununla birlikte az ileride dün gece uyuyamamasının en büyük sebebi muhafızlarıyla birlikte talim yapıyordu.
"Zhang Yixing her sabah böyle talim yapar mı?" diye sordu Kyungsoo'ya. Yixing'in ıslak saçları, elinde tuttuğu kılıç sayesinde iyice belirleşmiş kol kasları ve terden üzerine yapışmış olan tişörtüyle beraber Junmyeon'un yutkunmasını sağlamıştı. Kyungsoo Junmyeon'un sorusuyla beraber bakışlarını askerlerin üzerinde gezdirdi. Bakışları Yixing'den çok onunla beraber kılıç savuran Sehun'un üzerindeydi. Sehun'un gümüş kolyesi, geniş omuzları ve siyah saçlarıyla nefes kesici duruyordu. Bütün askerler gibi Sehun da ona yaklaşmazdı.
Küçüklüklerinden beri herkes Kyungsoo'dan uzak duruyordu ve o bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyordu da. Yine de bu durumun onu içten içe üzdüğünü kimse bilmiyordu. Yalnızlığından kurtulmak istiyor olsada kendisini bu çukurdan çıkmak için tırmanmaya ikna edemiyordu. Bir iç çekti, Junmyeon ve diğer çocuklar bunu fark etmişti bile.
"Her sabah kahvaltı öncesinde yaparız, ben bu sefer size eşlik edebilmek adına katılmadım Prensim."
Chanyeol yaramazca sırıttı. Kyungsoo onlarla yan yana durduğunda küçücük kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lose Control
Fanfic"Çok fazla düşünme Sadece sarıl bana böylece Gece yarısı olduğunda bana aitsin, bebeğim" Rüzgar nazikçe suratını ve saçlarını okşarken öylece karşısındaki adamın gözlüklerle bile parıldaması kesilmeyen yaramaz gözlerine baktı. "Deli Prens'in tekisi...