Haydi aşktan konuşalım
O umduğun hiçbir şey ya da her şey mi?
Ya da aklından çıkmayan bir duygu mu?
Aklından çıkmayan duyguyu biliyorum.
---Eski inanışlara göre, birine aşık olduğunuzda onun sizin nefesiniz haline geldiğine inanılırmış. Acısında tıkanır, mutluluğunda özgürlüğünüzü size veren bir nefes. Junmyeon tüm bu şehir gezisinde aklında kalan eski Çin sözleriydi. Başka sokaklarda, şenlik hazırlıklarında yürümeye devam etseler bile o eski vazonun üzerine kazınmış sözler aklından çıkmıyordu. Yoksa eskilerin söylediği her şey aslında doğru muydu?
Beklediğinin aksine ülkenin insanları sıcaktı, biraz da garip. Garip olan her şey kötü değildi aksine iyiye ve kötüye karar vermek her zaman kolay değildi de. Daha demin bakir çocukların idrarında yumurta kaynattıklarını, birine hediye almak istiyorsan sekiz tane alman gerektiğini çünkü uğurlu sayının sekiz olduğunu ve evlilikte kadın ve erkekten çok ailelerin birbiriyle iyi anlaşmasının daha önemli olduğunu öğrenmişti.
Ah, doğru ya. Erkek ve kadın.
Yixing onun bu düşünceli halini fark etmiş gibi ona sataşmıyordu, gerçi atın üzerinde Minseok hakkında konuştuklarından beri yüzüne doğru düzgün bakmıyordu bile. Sadece evlilik örf ve adetlerini okudukları o küçük dükkanda gözlerine bakmış ve alaycı bir şekilde gülmüştü. Junmyeon gözlerini devirirken, "Hayal kurma Çin Prens'i." dese de Yixing'in suratındaki gülümseme küçülmek yerine kocamanlaşmıştı. Junmyeon Yixing'in gözlerindeki o tehlikeli ifadeden hoşlanmıyordu. Sanki kendisiyle ilgili...Kendisiyle ilgili derin planları varmış gibi bakıyordu ve bundan tüm benliğiyle kaçası geliyordu.
Eh, Kore'ye koşarak kaçabilir miydiniz? Belki. Ama Prens Kim Junmyeon'sanız, hayır.
Fark ettiği diğer şey ise Yixing'in hiçbir şeyden korkusunun olmamasıydı.
Çin Aslanlarının yanından geçtiklerinde bir an bile çekinmeden gidip onların kafasını okşamıştı. Sehun'un dediğine göre aslanların küçüklüğünden beri Yixing her zaman onları denetlermiş ve bu dünyada korktuğu tek bir hayvan veya insan yokmuş. Konuya nasıl katıldığını anlamadığı Jongdae'nin dediğine göre tek eliyle bir ayıyla dövüşmüş ve postu hala odasındaymış. Bunu söyledikten sonra Kyungsoo, Sehun ve Jongdae sırıtsa da onların aksine Chanyeol, Minseok ve Jongin'in suratı buruşmuştu. Ne adamdı ama! Ayıya bunları yapan kendisine neler yapardı kim bilir?
Aslında keyifli bir gezi bile sayılabilirdi ancak dönmelerine yakın Junmyeon önüne atılan eldivenle duraksadı. Onunla birlikte herkes şaşırmıştı Junmyeon gözlerini eldivenden çekip onu atan kişiye, atın üzerinde oturan adama döndü. Kahve saçları rüzgarda savruluyordu ve gözleri bir Çin insanına göre bile fazla büyük ve parıltılıydı. Üzerinde savaş kıyafetleri, suratında küçümseyen bir gülümseme.
"Herkes gibi ben de Kore Prens'ini görmek istedim, umarım kızmadınız Prens Zhang?" dedi atından inerken.
Yixing öne çıkıp kılıcını kınından çıkardı ve çevik bir hareketle karşısındaki adama doğru yöneltti.
"Bu ne cüret Lu Han?"
Junmyeon gözlerini bir an bile ayırmadan Luhan'a bakmaya devam etti. Arkasında Jongdae Minseok'u sakin tutmaya çalışırken "Yixing'in gayri meşru kardeşi Prens Lu. Ona kılıç savurman hiç hoş olmaz dostum." diye söyleniyordu.
Luhan Yixing'e bakmıyordu. Gözleri sadece Junmyeon'un üzerindeydi ve gözleri yeni av kokusu almış bir avcıyı andırıyordu. Başından savururmuş gibi Yixing'in kılıcını eliyle itti ve elini Junmyeon'a doğru uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lose Control
Fanfiction"Çok fazla düşünme Sadece sarıl bana böylece Gece yarısı olduğunda bana aitsin, bebeğim" Rüzgar nazikçe suratını ve saçlarını okşarken öylece karşısındaki adamın gözlüklerle bile parıldaması kesilmeyen yaramaz gözlerine baktı. "Deli Prens'in tekisi...