1. Bölüm

27.7K 809 114
                                    

Oturduğu yerden mucizeler bekler insan. Bunun olmayacağını bile bile beklemeye devam ederler. Eğer inansam ben de mucizelerin gerçekleşmesini isterdim. Neden bunu istediğimi de bilmiyordum. İnanmasamda bir mucize beklediğim aşikardı. Orta gelirli, anlayışlı, mükemmel ailem var. Dünya tatlısı küçük bir kız kardeşim, sabahları bize en güzel şekilde kahvaltı hazırlayan bir annem, Pazar günleri bizi büyük bir mutlulukla kaldırıp gezmeye götüren bir babam var. Ortalama bir düzeyde çalışıp orta düzeyde bir üniversiteyi kazanmıştım. Çok fazla arkadaşım vardı, sırdaşım değil sırdaşlarım vardı. Düzenli ve sevgi dolu bir hayat... Bir çoğunuzun hayalini kurduğu huzurlu bir hayata sahiptim. Birlikte çılgınlık yapabileceğim arkadaşlarım vardı. Eve içkili geldiğimde bana bağırmak yerine kaldığım yerden içmemi sağlayan bir babam, sabahları ayılmamız için özel yiyecekler yapan annem vardı. 22 yaşındaydım ve hayatımın en iyi dönemlerini en güzel ve en dolu şekilde değerlendiriyordum. Bundan hiçbir zaman şikayet etmedim. Bilirsiniz, evi, ailesi, parası ya da arkadaşları olmayan insanlar vardı. Onlardan biri olabilirdim. Ama değildim ve her gün bunun için dua ederek kapıyordum gözlerimi. Ama her insan gibi ben de doyumsuzdum. Mutluydum ama hayatımda bazı şeylerin yanlış veya eksik olduğunu düşünüyordum. Diğer insanlardan farklıydım. Hepsinin yaşamak için, güzel görünmek için, çalışmak için nedenleri vardı ama benim yoktu. Kazandığım için okuyordum, okuyunca bölümümdeki diğer insanlar gibi avukat olacaktım işte. Neden avukat olmak için okuduğumu bile bilmiyordum. Kalbim tamamen boştu-aile ve arkadaşlarıma ayrılan kısmından bahsetmiyorum- bugüne kadar kimse girmemişti. Girmesine izin vermediğim için, tamamen farklı olduğum içindi. Yaşıtlarımın aksine kızları gördüğümde kalbim atmıyordu. Defalarca birileriyle çıkmayı denedim ama olmamıştı. Gay olduğumu bile düşünmüştüm ama hayır. Kendimi hiçbir tarafa ait hissedemiyordum. Arkadaşımın bana sevdiği kızı saatlerce anlatmasını hayranlıkla dinliyordum. Nasıl tanıştıklarını neler hissettiğini... Yüzündeki, gözlerinin içindeki mutluluğu kıskanıyordum. Bir gün birine öyle bakmak isterdim. Vedalaştıktan sonra arkadaşımı mutluluğuyla yalnız bıraktım. Tesadüften bahsetmişti arkadaşım. Öyle bir şey yoktu. Tesadüf denilen tek şey insanların uydurmasıydı. Bir şey olması gerekirse olurdu. Mucize denilen şey saçmalıktı. Rastlantı? Bu iki kelimeden sonra en saçma kavramdı. Her şey insanın kendi seçimiydi. Benim bu hayatı bilerek seçmem, renkli bir hayattan korktuğum gibi her şey kendi seçimimdi. Kimseyi sevmeyecek, kimsenin de beni sevmesine izin vermeyecektim. Çünkü benim seçimim yalnız olmaktı. Aşk tesadüf müydü? Tesadüflerin olduğu aşk sadece dizilerde ve filmlerde olurdu. Şu an bu girdiğim ıssız yolda biri kolumdan tutup beni delicesine öpebilirdi, bu bir tesadüf olurdu evet, ama sadece dizi senaristlerinin yaratacağı bir tesadüf. Tanrı tesadüf yaratmazdı. Tanrı önüne iki yol sunardı, devam etmek ve bırakmak sen istediğine giderdin. Şu an dünyada birbirine sevgiyle bağlı olan büyük aşk yaşayan insanlar, kaçı sevdiği kişiyle bombalı bir saldırıda tanıştı? Hepsi çevrelerinin imkan verdiği ölçülerde birbirini buldu. Peki ben? Hayatıma tesadüf denen şey giremezdi. Çevremin verdiği imkanların yıllardır bir boka yaradığı yok. Bu nedenle herhangi bir uzaylı tarafından kaçırılmadığım sürece bu dünya üzerinde aşka inanmayacaktım. Çünkü birini sadece iyi biri olduğu için yakışıklı olduğu için severdiniz. Aynı hobileriniz olduğu için kültürlü olduğu için... Hanginiz bir hırsızı, bir kaçakçıyı, bir katili sever ki? Sevmek için nedenleriniz olduğu sürece kimseyi sevemeyeceğim. Belki de bu yüzden kimseyi beğenmiyorumdur? Neden bulamadığım için? Mahallemdeki ıssız sokağa geldiğimde bacalardan çıkan yoğun dumanı kokladım. Hiç kimse 22 yıldır ilk adımlarımdan şimdiki adımlarımı attığım bu yolda beni bulmayacaktı. Ülkemizde caddede gezerken keşfedilen onlarca ünlü var. Ben onlardan biri olmayacaktım. Camlardan beni yıllardır izleyen gizemli bir sapığımda yoktu. Ne yani bu hikayenin de tuhaf tesadüfler üzerine yazılı bir şey olacağını mı düşündünüz? Belki 3 aylık ömrümün kaldığını bile düşünmüşsünüzdür. Ama hayır gayet sağlıklı ve sıradan bir bireydim. 22 yıldır aynı sokakta oturuyordum. Keşfedilmemiştim, keşfedilmeyecektim, arkadamdan beni takip eden ya da camdan her gün okuldan gelişimi izleyen bir sapığım yoktu, olmayacaktı.

Kardeşimin servisinin kornasıyla uyanmıştım. Haftasonları hariç her sabah olduğu gibi. Güzel bir kahvaltı yapmıştım. Şimdi ders arasındaydık ve arkadaşlarımla muhabbet ediyordum. Her şey sıradandı. Alıştığım gibiydi. Nasıl olabilirdi ki başka? Son kalan iki derse de girip arkadaşlarımla biraz vakit geçirdikten sonra otobüsüme bindim. Caddedeki durakta inip kendimi mahallenin ara sokaklarına attım. Kar kokusu geliyordu burnuma. Bu gece yağsa ne güzel olurdu? Yine evimizin sokağına aynı saatte, aynı dakikada gelmiştim. Dar uzun sokakta ilerlerken karşımdan bana koşturan bir çocuk gördüm. Bu mahallede böyle şeyler görmek normaldi. Uzun sokak boyunca koşuyordu. Son otobüsü kaçırmamak için mi koşuyordu yoksa? Üşüyen ellerimi montumun cebine daha çok bastırdım. Az kaldı, birazdan sıcacık evine gideceksin. Çocuk sokak boyunca koşmaya devam ederken her zaman sessiz ve kimsesiz olan sokak bir anda kalabalıklaşmıştı. Onu takip eden 4 kişi daha vardı. Çocuk bana doğru koşmaya devam ediyordu. Tamam, belki arkasındaki arkadaşlarıyla birlikte az ilerdeki bardan çıkmışlardı ve eve geç kalmamak için koşuyorlardı. Bu mantıklıydı. Sonra mantığımı ters köşe eden bir şey oldu. Boğazımda hissettiğim keskin acıyla nefesim kesildi. Bana doğru koşan çocuk beni arkasında bırakıp koşmaya devam etmek yerine arkamdan sarılmış bedenimi kollarının arasına almış saçlarımından tutarak başımın geri yatmasına neden olmuştu.

“Yaklaşmayın yoksa ona zarar veririm.” Boğazıma değen şeyin keskin metal olduğunu yeni fark etmiştim. Hayatıma farklılık katmak istiyorum diyen dilimi kesmekten başlayabilirsin bence.

“Eğer teslim olursan sana yardım edebiliriz.”

“Hiçbir bok yapmayacaksınız. Şimdi buradan gideceğim ve siz de peşimi bırakacaksınız.”

“Bir kişiyi daha öldürme Jongin. Ekip arkadaşlarımız mahalleyi sardı seni bulmaları uzun sürmez.” Daha önce de mi birilerini öldürmüş? Sanırım sonum geldi.

“Bırakın da bunu ben bileyim. Şimdi silahlarınızı yere indirin.” Sivil polis olduklarını düşündüğüm adamlar temkinli bir şekilde silahlarını yere bıraktılar.

“B-bırak beni.” Vücudumu geriye doğru çekmesiyle korkarak konuşmuştum.

“Sana zarar vermeyeceğim. Sadece dediklerimi yap ve uslu dur. Korkma kötü biri değilim.” Tercihler... Hayatım boyunca tembelce seçimler yaparak kendime yön verdim. Hiçbir şey için çabalamadım. 22 yıldır yürüdüğüm bu sokakta ilk defa kafama top yemekten başka değişik bir şey başıma gelmişti. Bu tesadüf müydü? Peki neden arkamdaki lanet herife güvenip sesimi çıkarmadan geri geri sokağın sonuna doğru çekiliyordum? Normalde korkmam lazımdı. Korkudan hareket etmemem lazımdı. Ama sadece onu takip ettim. Korku değil güvendi bacaklarımı hareket ettiren. 22 yaşıma kadar inanmadığım tesadüf denilen şey bugün en saçma ve dizilerden fırlama bir şekilde karşıma çıkıyordu ve ben itiraz etmiyordum. Kararlarımın arkasında duramıyordum. 

---

Başladığım yeni fic ^^ Umarım seversiniz ve umarım cesaret alıp devam ettirebilirim... İyi okumalar, hepinize teşekkür ederim :* 

Coincidental HostageHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin