“Oppss! Cam kenarı benim.”
“Tabii, geçebilirsin cam kenarına. Otobüsün dışında seyahat yapılabildiği bir gün geçebilirsin.” Onu umursamayarak otobüsün koridoru boyunca koltuklarımızı arayarak ilerledim. “Yaaa!!” Jongin beni boş koltuklardan birine itekleyip koltuğa düşmeme neden oldu. Diğer yolcuların otobüsün içinde çığlık atmam üzerine bana baktıklarını anlatmayacağım tabii ki. Jongin beni geçerek koltuğumuza doğru ilerledi. Ben orada toparlanmaya çalışırken onun çoktan ilerlemesi yüzünden kolumun kesinlikle ters döndüğüne yemin edebilirim. Küçükken jimnastik kursunu yarım bıraktığım için şu an pişmanlık duyuyordum. Eğer bırakmasam kolum ters dönmeyi başabilirdi belki de? “Sana cam kenarına ben geçeceğim demiştim!” sanki beni duymuyormuş gibi cam kenarına yerleşip kuruldu.
“Tabii, geçebilirsin cam kenarına. Kucağımda gitmek senin için olmazsa geçebilirsin.” Söylediklerimi benimkine yakın bir tonda dalga geçerek söyleyip kelepçeli ellerimizi işaret etti. “İstesende geçemezsin.” Camın benim tarafında olacağını hayal ederek binmiştim otobüse. Üzüntüyle yüzümü düşürerek yanına kuruldum.
“Diğer tarafa bilet almalıydın”
“Otobüsün kalkmasına son 15 dakika kala yer buldum. Sence hangi tarafına bineceğimizi hesap etmeli miydim? Ya da ikimizinde cam kenarı olabileceği bir şehirler arası otobüsü yapılana kadar beklemeli miydim?”
“Tamam! Çok konuşuyorsun sus. Yolculuk sırasında konuşanlardan nefret ederim.”
“Seninle konuşmaktan daha önemli işlerim var. Uyumak gibi.” kollarını önünde birleştirip arkasına yaslandı ve gözlerini kapattı. Bense söylenmeye devam ederek otobüsün içindeki herkesi tek tek inceledim. 15 dakika sonra otobüs hareket ettiğinde Jongin’in gösterdiği tek yaşam belirtisi bacak bacak üstüne atmasıydı. Tanrım, ne yolculuk ama.
“Sıkıldım.” Hatta sıkılmaktan daha da fazlasıydı bu.
“Uyumayı denesen?” Jongin konuşmak yerine homurdanmayı tercih etmişti. Zahmet ettin.
“Rahat değilim. Cam kenarına geçseydim belki uyuyabilirdim.”
“Eğer uyuyacaksan cam kenarına geçmenin ne anlamı var?” ve bir kez daha Jongin beni mağlup ediyordu.
“Başımı cama yaslardım.” En azından cevap verme konusunda çokta kötü değildim.
“Buraya yasla o zaman omzunu işaret ederek biraz daha aşağı kaydı.” Tereddütle ona yaklaşırken buldum başımı.
Başımı yasladıktan gözlerimin dolmaması için sıkıca yumdum. Bu yol beni ‘özgürlüğe’ götürecekti. Bu yolun sonunda ayrılacaktık. Bu yolun sonunda eski halime, eski hayatıma dönecektim. Gülmeyecektim, korkmayacaktım, fazla tepki vermeyecektim, çok konuşmayacaktım. En önemlisi kalbim böyle hızlı atmayacaktı. Uzun bir süre sonra çıkmıştı karşıma ve kısa süre içinde ise gidecekti. Daha fazla kalmam için yalvarsam beni yanında bırakır mıydı? Kendi planlarını çoktan yapmıştı bile. Dediği gibi, neden kaçtığını açıklamadan gidecekti. Geride neden bu halde olduğumu hiçbir zaman açıklayamayacak beni bırakacaktı. Hayatımda böyle bir anım olduğu için acı çekecektim. Olur olmadık anlarda aklıma gelecekti. Okula giderken otobüse bindiğimde bile aklıma gelecekti. Yaslanacak omuz bulamadığımda, üşüdüğümde, ağladığımda, sinirlendiğimde, acıktığımda aklıma hep o gelecekti. Tuvalete giderken bile aklıma gelecekti göt herif.
Bu yolun sonunda hemen yanımda nefes almak yerine uzaklarda, çok uzaklarda nefes alacaktı ve ben onsuz nefes alamayacaktım. Birlikte gökyüzünü izleyemeyecektik. Yolun ortasında tuhaf tuhaf oyunlar oynayalım diye bana ısrar etmeyecekti. Birlikte içerken eğlendiğim biri olmayacaktı. O gittikten sonra içtiğimde aklıma gelecekti ve onunla birlikte güldüğüm gibi gülmeyip ağlayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Coincidental Hostage
FanfictionTesadüflere inanır mısınız? Hayır mı? Peki, gecenin bir yarısı iki kişiyi öldürmekten aranan biri sizi rehin alırsa?