19. Bölüm

5.1K 524 81
                                    

“Luhan sen iyi misin?” Yixing masasından boynunu uzatıp yüzüme bakmaya çalıştı.

“İyiyim. Ne oldu ki?”

“Mesainin bitmesine 10 dakika kaldı ama sen hala oldukça sıkı çalışıyorsun. Şimdiye dakikaları sayman lazımdı. İyi olduğuna emin misin?”

“İyiyim.” Omuz silkerek elimdeki davaya döndüm. İyi değildim. Aklım sürekli o lanet herifteydi. Düşünmemek için kendimi işime vermiştim.

“Bir sorunun varsa eğer...” Çalan kapıyla ikimiz birden tepkisiz kaldık.

“Girebilir miyim?” kapının aralığından uzun boylu arkadaşımın girmesini ve Yixing’i alıp gitmesini bekledim. Ama bu sefer çok farklı bir şey olmuştu. Yixing değil, beni alınacaktım bugün buradan. “Mesain bitti mi Luhan?” elindeki büyük çiçeği nezaketle ben şaşkınlıkla baktığım için Yixing almıştı.

“Çok teşekkür ederiz fakat siz?..” Yixing’in onu bir yerlerden çıkarmaya çalıştığı ses tonundan belliydi.

“Ah! Kendimi tanıtmadım. Ben Jongin. Luhan’ın...” cümlenin devamını inanın ne bilmek ne de duymak istiyordum.

“Neden geldin?” sesimi olabildiğince soğuk ve mesafeli tutmaya çalışıp eşyalarımı çantama tıktıktan sonra bana şaşkınlıkla bakan Jongin’i geçerek kapıdan çıktım. Yixing’i kibarca selamlayıp arkamdan geldiğini işitmiştim. Dağ evindeyken dönmek istediğimi, bu durumda konuşamayacağımı söylemiştim. O ise bana zaman vereceğini ve bekleyeceğini söylemişti. Peki neden şimdi karşıma çıkıyordu? Gerçi bir gün boyunca görüşmediğimiz için kafayı yiyecek gibiydim. Onu sonunda normal koşullarda görebilmiştim ve... Ve altı ay içinde çok daha yakışıklı olmuştu. Ya da be  onu özlediğim için böyle görüyordum, bilmiyorum. Kendimi asansöre attığımda aklımda tek bir soru vardı: Ben ne yapıyordum? Onu deli gibi seviyordum, o ise Tanrının bir hediyesi olarak tekrar karşıma çıkmıştı ve lanet olası kuruntularım yüzünden görmezden geliyordum. Ona bir sözüm vardı, ne olursa olsun ona güvenip, inanacaktım. Sözümü böyle mi tutuyordum ben? Birbiriyle çelişen düşüncelerim ve davranışlarım yüzünden gözlerimin karardığını hissetmiştim. Kafayı yemek üzereydim...

“İyi misin?” Jongin’in omzumu yumuşakça kavramasıyla aklım başıma gelmişti.

“Tanrım... Ben ne halt ediyorum?” parmak uçlarımda yükselerek 6 aydır özlediğim, ondan öncesinde bile rahatlıkla dokunamadığım dudaklara yapıştım. Bu yaptığıma benden daha fazla şaşırmış olacaktı ki sarsılıp geriye sendeledi ve sırtını asansörün aynasına çarptı. Bunu hiç önemsemeden onu öpmeye devam ettim. Önce bana karşılık vermeyen dudakları şimdi benimle birlikte hızlı bir ritm oluşturmuştu. Asansörün zemin kata geldiğine dair çıkardığı sesle Jongin’in ensesini kavrayan elimi ondan ayırıp en üst katın düğmesine bastım. Nefes almaya çalışan burunlarımız birbirine çarparken dudaklarımız ayrılmamak için yemin etmiş gibiydi. Büyük bir özlemle öpüyordum onu. Aynı zamanda içimde bir korku vardı. Aynı şeyleri yine yaşamak istemiyordum ama bu sefer her şeyden daha çok inanıyordum. O artık tamamen benimdi bir daha gitmeyecekti. Giderse bile izin vermeyecektim. Dudaklarına asılırken aklımda sadece bu düşünce vardı. Onu kaybedemezdim. Onunla saatlerce, yıllarca bu şekilde kalırdım yeter ki o gitmeseydi.

“Nefret ettiğin birine rağmen gerçekten harika öpüşüyorsun Luhan. Ben yokken başkalarıyla prova falan mı yaptın?” kahkahalarına karışan hızlı nefes alışverişlerini yanağına indirdiğim sert tokatla kesmişti.

“Sen yokken ne halde olduğuma dair en ufak bir fikrin, bir tahminin bile yok it herif! Her gün senin varlığını hissetmeye çalışarak geçirdiğim zamanlara dair en ufak bir fikrin bile yok.” elini tersiyle tokat attığım yanağına dokunarak verdiğim hasarı ölçmeye çalışıyor gibiydi.

Coincidental HostageHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin