ALTI ( ilk kısım)

70 14 3
                                    

Bir buçuk saat gibi kısa bir sürede herşeyi halledip araba koltuklarında yerimizi almıştık.
Anneme yalan söylediğim için berbat hissetsem bile verdiği tepki içime su serpiyordu. O da evde kalmak istemediğinden ve  bir süre arkadaşlarıyla kalacağından bahsetti. Sanırım annem asla toparlayamayacaktı. Gerçi bunu ona söylememiştim.

Sessiz kalacağıma söz verdiğim bu yolculukta tekrar tekrar aynı şeyleri düşünüyor , düşündüğüm şeylerin üzerine tekrar düşünüyordum.
Sessizlik hiç problem değildi. Zihnimle başbaşa kaldığım bu dakikaları en verimli şekilde değerlendiriyordum.

Yaklaşık 30 dakika sonra  Dağhanın evine vardığımızda ne yapacağımı bilemez şekilde etrafıma bakıyordum. Büyük evin çevresi kalın ağaçlarla kaplanmıştı. Bahçe oldukça bakımlı duruyordu. Dış kapının kenarında duran masa ve sandalyelerin üstü yağmurdan etkilenmesin diye naylonla kaplanmıştı. Dağhan kapıyı açarken benim aksime oldukça rahattı. Parke zemine botlarımı çıkarma zahmetine girmeden bastım. Saygı gösterisi yapacak değildim. Bu soğuk havada çoraplarımla çıplak zemine basacak halim yoktu.

Gri rengin hakim olduğu salona göz attım. Bir şeyler arıyordum. Hayatına dair edinebileğim bir bilgi. Televizyonun durduğu ünitede bir fotoğraf dikkatimi çekmişti. Nida, Burak ve Dağhanın gülümseyerek baktığı bir kare. Hayır! Ağlamanın kesinlikle sırası değildi.

"Benimle gel." sesi beni daldığım düşüncelerden uyandırmıştı.
Merdivenlere yönelen Dağhanın peşine takıldım.
Elimdeki valizi almaya tenezzül etmemişti. İyi ! Bende zaten verecek değildim.
Üst kata ulaştığımızda kapısını araladığı odaya önden girdi. Oldukça basit olan bu odaya kahverengi hakimdi. Çift kişilik bir yatak ve çift kapaklı bir dolaptan ibaretti. Misafir odası olduğunu tahmin ediyordum. İçinde vakit geçirmek için değil, uyumak için dekore edilmişti.
Valizi kapının kenarına bırakıp yüzüne baktım.
Teşekkür edeceğimi düşünüyorsa yanılıyordu. Buraya bir amaç için gelmiştim. Hepsi buydu.
"Aşağıda yemek hazırlıyor olacağım."
Başımı sallamış ve odadan gidişini izlemiştim.
Çok kısa bir sürede getirdigim eşyaları ufak dolaba yerleştirmiş banyo kapısından içeri girmiştim.
 

Sıcak suyun altında vücuduma yapışan topraktan arındım. Herşey bitmişti işte. Kardeşimi orada terketmiştim. Fayans zemine çöktüm. Depresyonsa depresyondu ! Hiç olmadığı kadar ağlıyor, nefes almak için akan suyun altında boğuk sesler çıkarıyordum. Tüm gücümle bir çığlık attım. Artık bağırarak ağlıyor, yuttuğum sular yüzünden kusacak gibi hissederek öğürüyordum.
Duşakabinnin açılma sesiyle irkilerek yukarı baktım.
Dağhan ne yapacağını bilemez şekilde endişeyle bakıyordu. Yüzüne bakarak bir kez daha bağırdım. ağlamam şiddetlenince Dağhan, kabinin hemen önünde diz çöktü. Artık boğazımı yakarak geçen sıcak suyu hissetmiyordum. Ellerime uzanan kollarla beraber ayaklarım üzerinde doğruldum. önüme uzattığı havluya bir çocuk gibi dönerek sarındım. Şimdi ayaklarım yerden kesilmis, Dağhanın omuzlarına tutunmuştum. Kucağından inmeye çalışmak şöyle dursun konuşacak mecalim bile yoktu. Başımı kaldırıp yüzüne yaklaştım. gözlerini kırpmadan bana bakan adama minnet duyuyordum.
Bir kaçık olduğum bugüne kadar netleşmese bile artık emindim.
Islak dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Yavaş hareketlerle dudaklarımı dans ettiriyor saniyeler birbirini kovalarken dudaklarının bana karşılık vermesini bekliyorum. Bir süre sonra kendimi geri çekip dağhan'ın kucağından atladım. Karşılık vermediği öpüşmemiz  bitmişti. Kapıdan çıkışını seyrederken kendimi yatağın üstüne bıraktım.

İDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin