YEDİ

55 10 2
                                    

Dağhan omuzlarını silkerek yatakta rahat edebilecegi bir pozisyon aldı.
"Kutu dediğim gibi nida'ya ait. İçinde direkt bilgileri bulacağız sanıyordum. Ama görüyorum ki nida sandığımdan daha düzenbaz çıktı."
Kardeşim oyun oynamayı severdi. Fakat bu kadarı biraz ürkütücü geliyordu. Doğrusu durumun legal olduğundan bile şüpheliydim. Boğazımı temizledim.
"Bilgiler derken neyi kastediyorsun? "
"Babanın nerede olduğunu biliyor musun İda?"
Bilmiyordum. Yıllardan beri görmediğim babamın böyle şak diye bahsinin geçmesi beni korkutmuştu.
Omuzlarımdan aşağı bir ürperti inerken çocukluğumu hatırladım.

#
Yatağımın yanında büyük bir gölgenin varlığıyla gözlerimi karanlığa araladım. Burnuma dolan kokuyla silüetin babama ait olduğunu saniyeler içinde anlamıştım. Yanağıma batan sert sakallardan sızan nem beni yattığım yere çivilemişti. "Asla pes etme kızım." Kulağıma dolan sesle beraber son kalan uykumda beni terk etmişti.
Telaşla evimizin merdivenlerinden aşağı koşuyordum. Uzun geceliğimin etekleri ayak bileklerime dolanırken dengede kalmak için trabzanlara tutunarak basamakları ikişer üçer atlıyor, Ağlamaktan çatallaşan sesimle boğuk nidalar atıyordum. "Babacım neredesin? Baba!" Bahçe kapısına vardığımda belimde hissettiğim kollarla demir kapıyı tuttuğum parmaklarım açıldı.
Annem beni kucağına aldığı gibi eve geri götürürken.
Boğazımda biriken çığlıklar hıçkırıklara dönüşüyordu.
Beni koltuğa oturtan annem bir yandan çıplak ayaklarımı elleriyle ısıtmaya çalışıyor bir yandan sakin olmam için beni telkin ediyordu.
"Baban kötü şeyler yaptı İda. Kötülere ne olur biliyorsun değil mi?"
Bilmiyordum. Kötülere ne oluyor bilmiyordum.

Gözümün önünde parmaklarını şaklatan Dağhanla beraber anılardan çekip alınmıştım.
"Babamın kayıp olduğuna kadar biliyorsan neden bu kadar dolandırıyorsun konuyu?"
"Konuyu dolandırmak istemiyorum. Sadece öğreneceğin zaman vereceğin tepkileri ölçmeye çalışıyorum."
Verecegim tepkileri önceden anlaması imkansızdı. Dengesiz biriydim. Yeni haber bu değildi.
"Sana herşeyi anlatamam ida. Şimdilik değil."
Konuyu uzatıp bastırabilirdim. Nida neyin içine düşmüştü bilmek istiyordum. Ama herşey için çok çok erkendi.

"Bu adrese ne zaman gidebiliriz?" Sanırım ser verip sır vermeyen Dağhan'dan ancak bu kadarını öğrenebilirdim. Şimdilik!
"Yarın sabah için erkenden hazır ol. Uzun bir yolculuk olacak."
Başımı salladım. Gerçekten yorgundum uykuya ihtiyacım vardı. Rüyasız, derin bir uyku.
Günün klasiği haline gelen oda kapısı izleme durumuna dönmüştüm. Dağhan'ın kapıyı sessizce kapatarak çıkışını izledim.
Agresifti bir kere. Belki de katlanamayacağım tek insan tipiydi. Çabuk sinirlenenleri oldum olası sesevmezdim. En dramatik aile sırlarıma kadar biliyordu. Bu durumdan rahatsız olmak işten bile değildi. Kim olduğunu bilmediğim bir adamın peşine takılıp kendimi saçma sapan işlere sokmuştum. Neden yaptığım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Belki de gerçekten bilmek istemediğimi düşündüğüm şeyleri en sonunda öğrenebilecek olmak beni cezbetmişti.

Yatağın içine girerdikten sonra çoraplarımı yorganın altında çıkardım. Artık Gelenekselleşen bir durumdu bu. Kendimi uykunun kollarına bıraktığımda saat epey geç olmuştu.

Dar ve soğuk bir alanda gözlerimi açtım. Işıksız ortamda dört bir yanımı saran duvarlarda ellerimi gezdirdim. Rutubet kokusu burnuma doluyordu. Paniğe kapılmamaya çalışıyor, bir yandan buradan nasıl çıkacağımı düşünüyordum. Genişçe bir kutunun içinde olduğumu çok geçmeden anladım. Hızlı nefesler alıyor, aldığım nefesi geri veremeden yeniden nefes alıyordum. Yatar pozisyondaydım ve dizlerimi kıracak kadar bile yüksekliği olmayan bu şeyin içine hapsolmuştum. Başımın üzerinde duran kapağı var gücümle ittirdim. Kapak yavaşça kenara doğru açılırken kenarlardan dolan ışık gözlerimi kamaştırmıştı. Sonunda kapağı tamamen ittirebildiğimde kuvvet uygulamak için kendiliğinden kapattığım gözlerim yeniden açıldı. Gökyüzü.
Bulunduğum açıdan binlercesini görebildiğim yıldızlara odaklandım. Işığı yeniden görebilmenin tadına vardığım kısa saniyelerin ardından Kollarıma ağırlığımı vererek kalkmaya çalıştım. Hava boşluğunda sallanan bir kutunun içindeydim. Altımdaki tahta titriyordu. ne olduğunu anlayamadan kendimi boşlukta bulduğumda panik ve basınç beni sardı. Koyu mavilerin süslediği bu sahnede bir kuş gibi aşağı düşerken tek düşünebildiğim var gücümle çığlık atmaktı.


"İda! Uyan İda! Kendine gel rüyadasın İda!"
Dağhan'ın titreyen sesiyle kendime geldiğimde ellerinin omuzlarıma yaptığı baskıyla yüzümü buruşturdum. Ben henüz ne olduğunu anlayamadan kollar omuzlarımdan sırtıma dolandı. Yüzüm göğsüne yaşlanmış nefesimi düzenlerken hala hala rüyayı atlatamamıştım. Tüm ışık bedenimden çekilmişti.

İDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin