"Ulan dursana kolum kopacak anasını satayım!"
Tayfun beni arkasından sürüklerken kaybolan dengemi uzun süre toplarlayamamıştım. En son doğru düzgün yürümeye başladığım da kolumu hızlıca çekip Tayfun'un elinden kurtardım. "Tabakhaneye bok mu yetiştiriyoruz lan?" Ben durunca o da durmuştu. Gözlerine her zamanki alaycı bakışını takınıp "O ne lan?" dediğinde gözlerimi devirip ellerimi belime yerleştirmiştim. Buradan kurtulmak istercesine kafamı geriye atıp derin bir nefes çektim ciğerlerime. Böyle yapacağını bilseydim ona söylemeden halletmeye çalışırdım.
"Beni bu kadar sevdiğini bilmiyordum." dediğimde ellerini saçlarının arasından geçirip kendi kendine bir şeyler mırıldandı. "Ne halt yersen ye lan." diyerek hızlı adımlarla omzuma çarparak yanımdan geçip benden uzaklaşmaya başladı. Kaybolana kadar arkasından baktım. Birilerine değer verdiğini ne zaman kabullencekti bilmiyorum. İnsanlar onun malıymış gibi davranırdı sürekli. Olsa da olur olmasa da. Dışarıya neden sürekli bu görüntüyü verdiğini adım gibi biliyordum. O deniz kalbindeki sıcaklığın son damlasını da annesi alıp götürmüştü Tayfun'dan. Kalbimden akan bu katran karasını ancak sıcak bir sarı temizleyebilirdi. Telefonu elime alıp ekranını bacağıma sildikten sonra O'nun numarasını tuşladım.
----------
Sigarasını yere atıp ayağıyla ezdikten sonra tek bir adımda gelen otobüsün içine attı kendini genç adam. Arkalara doğru ilerlerken yüzünü dişleyen dişi gözlere, gözleriyle buz oklarından fırlatıp arka köşede yerini aldı. Dışarıyı süzerken önünden geçen binalar gözlerini yorduğunda dirseklerini dizlerine dayayıp başını ellerinin arasında aldı. Nefes aldığı her saniye bu battığı bataklığın neden ağzını burnunu da tıkamadığını düşünüyordu. Öyle olsa dayanmak zorunda olmazdı, gidebilirdi. Hem o gitmemiş miydi? Belki de şu hayatta annesine en çok benzettiği o kız, kaçıp gitmemiş miydi?
Genç adamın buzdan parmaklıklara hapsettiği o gözleri, kızın yanağındaki minik çukuru her gördüğünde... Her gördüğünde kendini oraya atıp günlerce orada uyumak istemişti.
O gün aklına geldiğinde gözlerini kör etmek istercesine sımsıkı kapatıp dişlerini birbirine bastırdı. Kendi intikamını riske atmamak için o masum kızın yıkıldığını sadece izlemişti. Ağzındaki sigarasını bile atmadan sadece izlemişti.
Daha fazla burada nefes alamayacağını hissettiğinde ayağa kalktı ve kendini otobüsten zorla dışarı attı.
Dış kapıyı anahtarla açtığında dairenin o leş kokusu burnuna çarpmıştı. İçeri girerken koridorda gülümseyen o kadının fotoğrafında parmaklarını gezdirmeyi ihmal etmemişti. Salonda karşılaştığı manzaraya pek de şaşırmamıştı doğrusu. Devrilmiş birkaç bira şişesi ve bir şırınga. Sırt üstü yatan adamı ayağıyla dürttü. Adam iki mırın kırın edip sonunda gözlerini açabildiğinde pis elleriyle saçlarını karıştırıp daha düzgün bir pozisyona geçti. "Abine hiç param olmadığını söyle."
Pis dişleri gencin midesini bulandırıyordu. Ne bok yemeye bu adamın olmayan hayatıyla uğraşmaya başlamıştı ki? Yüzüne her baktığında o gün o piknikteki pisliği geliyordu aklına. Bu kez de buzdan kelepçelerini takmıştı bileklerine. Çünkü her gördüğünde şu herifin kafasının karpuz gibi yerde dağılışı canlanıyordu gözlerinde. Ama tutuyordu kendini. Bu her şeyi mahvederdi. Elindeki anahtarı ve erzak poşetini masanın üstüne koyup "Para işini ben hallettim merak etme." dediğinde kendinden iğreniyordu. Her yerde gülümseyen o kadının fotoğrafları vardı. Eski çerçeveleri göğsüne bastırmamak için kendini tuttuğu yetmezmiş gibi bi de bu adama iyi davranmaya çalışıyordu. Adamın yüzündeki memnun ifadede bir annesinin çığlıkları canlanıyordu bir Sıla'nın çığlıkları.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUZ YANGINI
Fiksi RemajaGözlerime nasıl bir perde inmiş böyle? Allahım neden duyduklarımı algılayamıyorum? Beynim sanki kulaklarıma direniyor tercüme etmemek için. Ah, çok ağır. Siktir gözlerim çok ağır. Bilincim bu kadar yerindeyken nasıl oluyor da gözlerimi açamıyorum? K...