Asansörün çalışma sesini duyduğumuzda Mine hemen oynadığı yüzü boyalı oyuncak bebeği yastığının altına sakladı. Geliyordu işte. Belki elinde çikolatayla belki de sarhoş geliyordu. Kapıyı açıp içeri girdiğinde koltuğa sinmiş, Mine'yi de kucağıma oturtmuş sıkıca tutuyordum. Başını kaldırdıp kanayan kaşını gördüğümde kendimi sırıtmaktan alamadım. Yine para ödemeyip dayak yemişti belli. O meyhanenin sahibine birgün teşekkür edeceğimi kafama not alıp onun önüne yemek koymak için ayaklandım. Yemeği ısıtıp önüne koyduğumda leş gibi kokan ağzıyla "Yine mi makarna köpek?" diye söylendi. "Istemiyorsan ayyaş orospunun yaptığı yemekleri yersin." dediğimde elleri çoktan saçlarımı kavramıştı bile. Yine başlıyorduk. Kasıklarına attığım tekmeyle sarhoş beyni iyice afalladı. Boş anından yararlanıp Mine'yi koltuk altlarından kavrayıp odaya koydum. Alel acele kapıyı üstüne istemeyerek de olsa kilitledim ve anahtarı yerini ezberlediğim saksının içine attım. Nasırlı kaba elleriyle saçlarımdan tuttuğunda bi anlık ayaklarımın yerden kesildiğini hissettim. Beni peşinden banyoya sürüklediğini idrak ettiğimde yerde yalpalayarak ona boyun eğdim. Yalvarmıyordum. 12 yaşındayken kesmiştim bu piçe yalvarmayı. Sadece ağlıyordum. Canımı yakmıştı. Saçlarımı tuttuğu eliyle suratımı lavaboya vurduğunda burnumdan gelen kanın tadını boğazımda da hissettim. Sersemleyip yere düşerken kalkmak için duvarları tırmalıyordum.
"Söylesene Sıla neden tırnakların bu kadar kötü? Birgün benimle kuaföre gelmelisin tırnaklarını güzelleştiğinde kendini prenses gibi hissediyorsun!" derken bir an bile çocuksu gülümsemesinden vazgeçmemişti. Ona zor da olsa gülümseyip tırnaklarıma baktım. 40 yaşındaki bir kadının elleri gibiydi sanki ellerim. Kafamı kaldırıp Hilal'e baktığımda tek kaşını kaldırmış cevap bekler gibi bakıyordu. "Öyle şeylerle işim olmadığını bilmiyormuş gibi konuşma." diyip omuz silktim. "Seni ikna edeceğim." dediğinde gülümsedim.
Gözlerimi açtığımda suyun ısınmasını beklediğini gördüm. Hayır hayır suyun kaynamasını demeliyim. Sonunda istediği sıcaklığa ulaşmış olmalıydı ki bana doğru geliyordu. Omuzlarımdan tuttuğunda bir çığlık attım. Küvetin içine düştüğümde yine kafamı çarpmıştım. Iki bileğimi tek eliyle kavrayıp duş başlığını üzerime tuttuğunda bi an her şey durdu. Birkaç saniye sonra sıcak sızıyı hissettiğimde çığlık atmaya başladım. Bir yandan ıslatıp diğer yandan küfürler savuruyordu. Zevk alıyordu çığlık atmamdan biliyordum. Duş başlığını tutup ona direndiğimde bacaklarına su gelince bir küfür daha savurdu. Aciz herif buna bile dayanamazken ben küvetin içinde dakikalarca buna maruz kalıyordum. Mine'nin çığlıkları kulaklarımı her doldurduğunda daha fazla korkmaması icin bağırmamaya çalışıyordum. Birden durup Mine'nin küçük banyo ördeğini kucağıma atıp "Oyunlar da oynarmış benim minik güzel kızım." diyerek bi kahkaha patlattı. Yüzümü iğrenerek buruşturduğumda beynimde bi ağrı hissettim.
"Oyun yapmasana Mine hadi hızlı ol üşüyeceksin." Minik elleri pembe ördeği yüzüme doğru sıkıp bırakırken güldüm ve saçlarını bir kez daha sabunladım. Bunu pek sevmiyordu ama yapmak zorundaydık. "Yan binadaki kız gibi kafanı böceklerin yemesini istemiyorsan sesini çıkarma bence minik fare." hemen çırpınmayı kestiğinde güldüm. Durulayıp hemen havluya sardım. Kucağıma aldığımda yanaklarımı sıkıyor dudaklarımla oyunlar yapıyordu. Annemin yaptığı yaprak sarmasının kokusu geliyordu burnuma. Mine'yi yatağa atıp onu çeşitli oyunlar yaparak giydirdim. Yeşil tulumunun içinde kurbağaya benziyordu. "Kurbağa prenses küçük bir kurbağa prenses!" dediğimde o çocuk kahkasını attı.
Kendime geldiğimde hala küvette ıslaktım. Gözlerimi kurulayıp burnumdan akan kanı temizledim. Gitmişti kahrolasıca herif. Anında toparlanıp Mine'yi koyduğum odaya gittim. Kilitli olduğunu görünce panik yaptım ama sonradan farkettim, kapıyı ben kilitlemiştim. Titreyen ellerimle anahtarı aradım lanet olsun neredeydi siktiğimin şeyi? Gözüme parlak bir şey çarptığında hemen kaptım ve titreyen ellerimle anahtarı deliğine sokmaya çalıştım. Iceri girdiğimde yatağa kıvrılmış elleri saçlarında ağlayarak uykuya daldığı belli olan minik bedeni gördüm. Uyurken hep saçlarıyla oynardı. Bazen de benim saçlarımla oynardı. Yanağından öpüp elime yanık kremini aldım. Iyi gelirdi değil mi bu? Aynada kızarmış kollarıma, karnıma ve bacaklarıma baktım. Gözlerimden iki damla yaş düşerken kremi vücuduma yedirmeye başlamıştım bile. Güçlü ol Sıla! Aynaya bak! O eski Sıla nerede? Ah, olamıyordum olamıyordum. Daha fazla dayanamıyordum artık. Şu minik olmasa çoktan veda etmiştim bu dünyaya. Gözlerimi silip elime telefonu aldım ve Melek'i aradım. "Alo? Sıla evin önündeyiz Sıla kapıyı aç!" titreyen sesimle sadece "Tamam" diyebildim. Kapıyı açtığımda Çağan ve Melek'in kırmızı kollarıma bakan gözleriyle karşılaştım. Alt kattaki komşu zımbırtısı gelmek yerine korkup arkadaşlarıma haber vermiş olmalıydı. Nasıl haber verdiğini umursamadım. Melek kırmızı gözleriyle boynuma sarıldığında kollarımı narin beline doladım. Çok güzel bir kızdı bakır rengi saçları ve kızıl dudakları vardı. Çağan ikimizi birden göğsüne bastırdığında ağlamama yeminimi bozup göz yaşlarıma akmaları için izin verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUZ YANGINI
Teen FictionGözlerime nasıl bir perde inmiş böyle? Allahım neden duyduklarımı algılayamıyorum? Beynim sanki kulaklarıma direniyor tercüme etmemek için. Ah, çok ağır. Siktir gözlerim çok ağır. Bilincim bu kadar yerindeyken nasıl oluyor da gözlerimi açamıyorum? K...