Kız yatağına girince, ortalık biraz daha sakinleşmişti sanki. O gözlerini kapattığında, her şey eski haline gelmişti. Kimsenin umrunda değildi onun ruhundaki, iltihaplı yaralar. Burası böyleydi işte. Kimse umursamazdı seni. Çünkü, onun başına her ne gelmişse, senin de başına gelme ihtimali çok yüksekti.
Kızların bir kısmı yataklarında yatmış, hayallerindeki evlerinde sıcak akşam yemeklerine gitmişlerdi. Bazıları ise derin sohbetlere dalmıştı. Dilara ile yatağımda yanyana, dizlerimizi karnımıza çekmiş, oturuyorduk. Kafamı arkaya atıp tavana baktım. Battığım çukurdan aydınlığı görmek için yukarıya baktım. Gözyaşlarım firar etmeye teşebbüs ettiklerinde, gözlerimi kırpıştırdım. Burada kaldığım her saniye, kabulleniyordum bu yeni hayatı. Düşündüğüm tek şey Mine'ydi. Ama onu bir daha bulacağımı hiç sanmıyordum. Kendi içimdeki o kara harpte, "umut" askerlerini geri çekmeye başlamış, yeniliyordum kendime. Acı bir iç çektiğimde, Dilara daldığı yerden sıyrılıp başını omzuma koydu. Başımı ona çevirip, yüzümü kıvırcık saçlarına gömdüm. İki hafta bile olmamıştı tanışalı. Ama kokusu öyle tanıdıktı ki, yıllardır onu tanıyor gibiydim. Narin bedeni koluma iyice sarıldığında, saçlarının kokusu burnuma doldu. Artık kimsem yoktu. Dilara'nın da benim de, birbirimizden başka kimsemiz yoktu. Ve bir şans istiyorsak birbirimize tutunmak zorundaydık. Ona buradan kaçma planlarımı her anlattığımda bana kahkahayla karşılık versede, gözlerindeki isteği görmemek için kör olmak gerekirdi.
Aniden heyecanla doğrulduğunda dengemi kaybedip yatağa tutundum. Boş gözlerle ona baktığımda, sımsıcak gözleriyle birlikte bir gülümseme gönderdi narin dudakları. Ne yapacağını kestiremediğim için ağzımı açmamıştım. Sırıtmaya devam ettiğinde, ben de sırıtmaya başladım. Sonra ellerini ensesinde birleştirip, boynundaki kolyeyi çıkardı. Havaya kaldırıp, gözlerimin önünde o mavi yıldızı salladığında, gözlerimi kıstım.
"Beğendin mi?" Parıl parıl parlayan kolye beynimi bir anlığına kilitlese de, kendime geldiğim gibi kafamı aşağı yukarı salladım. "Bu çok güzel. Nereden buldun bunu?"
Bakışlarını kolyeye sabitledi bir süre. Yüzünde gezinen gözü yaşlı hatıraları görebiliyordum. Sonra avucunu sıkı sıkı kapatıp gözünü gözlerime dikti. "Gülmek ya da dalga geçmek yok?" dedi, kaşlarını kaldırarak. "Yok." diyerek güven verici bir gülümseme yolladım.
"Aylar önce bir müşteriye gittim. Beni içeri buyur eden yaşlı adamı gördüğüm anda midem bulanmaya başlamıştı bile." Bakışlarımı yere indirdim.
"Sonra beni bir odaya götürdü ve ilk defa orada gördüm onu. Tekerlekli sandalyedeydi işte, benden anca dört yaş falan büyüktür." Sesindeki burukluk içimi yakıyordu. Aşağılık bir fahişe, ilk aşık olduğu anı anlatıyordu işte.
"Başbaşa kaldığımızda kıyafetlerimi çıkarmama müsaade etmemişti. Karşısındaki sandalyeye oturdum ve bana adımı, yaşımı falan sordu. Kaşı gözü karaydı Sıla. Sanki içine düşsem bir daha asla çıkamayacakmışım gibiydi."
Gözlerimi bile kırpmadan dilniyordum karşımdaki bu ürkek güvercini. Öyle beyaz, öyle saftı ki. Dilara, ilk geldiğim gün gözlerinde farkettiğim parıltının sebebini anlatıyordu şimdi. Aşk...
"Sonra bana komidinin üzerindeki kutuyu işaret etti. Oradan istediğim bir şeyi seçmemi söyledi. Tereddütle baktığım için gülümsedi. İnanabiliyor musun Sıla bana gülümsedi!" Yerinden hafifçe sıçrayıp, kocaman bir gülücük savurmuştu etrafa.
"Ben de bu kolyeyi seçtim işte. Sonra yanına çağırdı falan. Kolyeyi boynuma o taktı. Gözleri gece kadar soğuk, ama ateşin kor hali gibi sıcacıktı. Saçlarımı okşadı ve çıkmam için işaret verdi."
![](https://img.wattpad.com/cover/15701707-288-k946622.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUZ YANGINI
Teen FictionGözlerime nasıl bir perde inmiş böyle? Allahım neden duyduklarımı algılayamıyorum? Beynim sanki kulaklarıma direniyor tercüme etmemek için. Ah, çok ağır. Siktir gözlerim çok ağır. Bilincim bu kadar yerindeyken nasıl oluyor da gözlerimi açamıyorum? K...