Böcek

117 8 0
                                    

Serin su yüzümden boynuma akarken arkasında turkuaz bir rahatlama bırakıyordu. Sonunda tüm cesaretimi toplayıp aynadaki görüntüme bakabildiğimde, yüzümdeki yaraların kimliğimi saklamasına memnundum. Aynadaki yansımamla bile yüzleşemeyecek kadar zayıftım artık. Bileğimdeki kesiklere bakıyorum da. Onları yeniden açmam için hiçbir engel yoktu artık. Mine de yoktu artık. Onu bir daha asla göremeyeceğimden neredeyse emindim. Kara umutsuzluk beni içine çekmiş ve oraya hapsetmişti çoktan. Güçlü kalmak için hiçbir nedenim yoktu. Gözümü alelacele bileklerimden çekip yüzümü tişörtümün eteğine kuruladım. Alışmak zorunda bırakıldığım bu yere düşündüğümden çok çabuk uyum sağlamıştım. Birkaç kızla tanışmıştım bile. İçeri girdiğimde kızlar daire şeklinde yere oturmuş bi şeyler konuşuyorlardı. Kızların gülümseyen saf yüzlerinde gözlerimi gezdirirken Dilara'nın derinliklerine denk geldim. Tek gözünü kırparak beni de aralarına çağırdı. Yüzümden tam bir "Bu salaklar neye gülüyor lan?" ifadesi aktığına emindim. Çünkü hepimiz kendimize gülmeyi yasaklamıştık resmen. Usulca yanlarına gidip Dilara ile esmer bir kızın arasına oturup bağdaş kurdum. Muhabbeti çözmeye çalışırken gerçekten kafam yorulmuştu. Hepsi bir ağızdan konuşmasa keşke diye geçirdim içimden. 

"Acaba nerededir şimdi benim kara gözlü sevdiceğim?"

Kızlardan birinin ağzından bu kelimeler dökülürken, kendisiyle nasıl alay ettiğini anlamamak için salak olmak gerekirdi. Diğer kızlar da ona eşlik ederek kızın saçlarını karıştırırken geyik devam ediyordu.

"Sağlık temalı kafem acaba şu an ne alemdedir?"

"Iyy, eminim kimse brokoli suyunu içmeye gelmiyordur."

Kızların ağzından bir bir masum hayalleri dökülürken, beni de aralarına çekmişlerdi. Yüzümün tebessüm ettiğini ancak bana bir soru yöneltildiğinde farkettim. 

"Eee gamzeli anlat bakalım sen de şu kalbindeki yakışıklıyı. Gözlerine baktığımda ardındaki genç adamı görebiliyorum."

Gülümsemem solup gittiğinde sağ elimle sol kolumu kavradım. Usulca yutkunurken, Tayfun'un gözleri, gözlerimde şimşek gibi çakıp aniden kayboluyordu. Kurabiyemi elinde evirip çevirip bıraktığındaki hislerim aklıma gelince buruk bir şekilde kıkırdadım. Gözlerimi ellerimden ayırmadan;

"Buz gibiydi gözleri. Tıpkı üstü buz tutmuş göl gibiydi. Altında sıcak bir hayat barındırırdı."

Sözlerimi bitirip saçlarımı tek elimle arkaya attığımda kızlardan bir uğuldama yükseldi. Kahkahalar havada uçuyordu. Şair yakıştırmaları yapılıyordu kirli dudaklarıma. "Oooo....."

Elimi havada sallayıp kızları susturunca devam ettim. "Tıpkı tanrıça gibiydi, sigarasını ağzına götürüşü tam da şöyleydi işte..."

Aptal aptal iki parmağımı ağzıma götürdüm. Sonra da bir kahkaha patlattım. Burada en iyi öğrendiğimiz şey buydu. Acı ile alay etmek. 

Kahkahalarımız etrafta çınlarken sert bir tokat sesi işittim. Sonra bir kaç sandalye ile yere kapaklanan genç bir kız girdi görüş alanıma. Hırsımdan, ayaklanmak için hamle yaptığımda Dilara narince bileğimi tuttu ve beni yerimde durmaya zorladı. Yerdeki kız burnundaki kanı hırkasının koluna silerken, karnına bir tekme daha yedi. Çocuğu görür görmez damarlarımdaki nefret daha da kaynadı ve tekrar bir hamle yaptım. Bu kez Dilara'nın tutuşu daha sertti. Yüzüne baktığımda iki gözünü irice açmış beni uyarıyordu. Şu orospu çocuğunu bir kaşık suda boğabilirdim. İlk geldiğimde beni dehşete sokmuştu piç. 

Kızı yaka paça ayağa kaldırdı. "Hırkanı çıkar."  Dişlerimi sıkmış onlara bakarken kızın deli gibi titrediğini buradan görebiliyordum. "Sana o hırkayı çıkar dedim yarım akıllı." Kız daha şiddetli sarsılmaya başlamıştı. Etraftan yükselen erkek sesleri beynimin duvarlarına çarpıp geri gidiyordu. 

TUZ YANGINIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin