Bölüm 3: ''Başka cennet.''

1.5K 95 17
                                    

Multimedia 

Fotoğraf: Hikayenin bir bölümün de karakterlerin surat ifadeleri. Yani içinde bulundukları durum.

Müzik: Low- Lullaby. Şarkı ile okursanız daha iyi olur. Multimedia'da var zaten. Uzun bir şarkı olduğu için yenilemeye de gerek kalmaz.

Bölüm 3: Başka cennet. 

Kaçmak. Tek bir kelime, tek bir eylem. Sadece kaçmam gerekiyordu. Eğer kurtulmak istiyorsam, hayatımı kurtarmak, bedenimi kurtarmak istiyorsam kaçmam gerekiyordu. Peki ya kimden? Sadece arkamda ki adamdan mı?

Geçmişimden de kaçamaz mıyım? Beni tanıyan insanlardan, sahip olduklarımdan, aklımın en görünen raflarında, hala tazeliğini yitirmemiş olan bu acı sahneleri yok edemez miydim? Ruhumu kalbime sığdırıp, tükenen bedenimi az da olsa rahatlığa kavuşturamaz mıydım? Çünkü ben bu acılarla, daha fazla devam edebileceğimi düşünemiyordum. Omuzlarımda taşıdığım bir yük var ve, ben bu yüke karşı dayanmanın son kademelerindeyim. Her aşağı doğru çöküşümde, bedenimde artan izler büyüyor ve kalıcı bir hal alıyordu.

Canım acıyor, boğuluyor gibi hissediyorum, ama ölmüyorum boğuluyorum. Tekrar ve tekrar. Geçmişim, beni öldürüyor. Bu yüzden kaçmam gerek. Herkesten ve her şeyden.

Ama, ya geçmiş, hiç kaçamayacağım bir gelecek ise? Ondan kaçtığımı zannederken, ileride kollarını açmış beni bekliyorsa, hayatımın tüm hikayesini bana yeniden okutmak için. Geçmişin zarafetli dokunuşları, daha kabuk bile bağlamamış olan yaralarımı delip geçerken, nasıl olurda onu yeniden okurdum? Bunu ancak daha olgun ve daha dayanıklı biri yapabilirdi belki de. Çok değil, daha on sekiz yaşında biriyim ve bunlar benim için çok çok fazla. Bu yüzden bu fazlalıklardan kurtulmam gerek. Kaçmam gerek. Nereye olursa olsun.

Üzerinde bulunduğum toprağın üstünde kayıp giderken, suratıma çarpmak için hazırlanan bir ağacın dalını tekrar kırdım. Belki bu kırdığım otuz üçüncü bir ağacın dalıydı. Ruhumun ağlamamak için girdiği bu küçük çırpınışları, elimin tersiyle itiyordum. Ağlamak istiyordu bedenim. İçinde biriktirdiklerini yeniden dışarı vurmak istiyordu.

''Bekle!''

Kulaklarımı dolduran ve koşuşumu daha çok hızlandırmamı belirten bu sesten, kaçmak değil de, ona tutanmayı o kadar çok isterdim ki. Güvenmeyi o kadar çok isterdim ki...

Ama ne yazık ki, bu dünyada istediğimiz herşey olmuyordu.

''Lütfen!'' diye bağırdım, yalvaran sesimle. ''Lütfen bırak peşimi!''

Göz yaşlarım irice yanaklarıma doğru süzüldüğünde, ruhumda derin bir kesiğin buna sebebiyet verdiğini düşündüm. Ruhumda da, bedenimde de. Ama ruhumda ki yara, bedenimde ki acıdan niye daha fazla acı veriyordu? Tam tersi olması gerekmez miydi? Bıçak saplanmış karnımda, daha çok acı hissetmem gerekmez miydi? Belki de, bedenen acı geçiçi olduğu için böyleydi. Ruhen acı hissetmeye başlayalı çok olmuştu, ama hala etkisini sürdürüyordu.

Gittikçe yaklaşan adım sesleri, ellerimi titretmeye yetmişti. Koşamıyordum. Hem karnım acıyordu hemde kalbim sıkışmış gibi hissediyordum. Ve arkamda beni öldürmek isteyen biri olduğunu bilmem, koşmaktan çok beni geriye çekiyormuş gibi bir etki yaratıyordu üzerimde. Nefes nefese kalan bedenim, acı içinde kıvrılan ruhum, dışarı vurmak için gözlerimin içinde dalganan göz yaşlarım ve çığlık atmayan isteyen sessizliğim. Sizi mi dinlemeliyim? Yoksa koşmaya devam mı etmeyelim?

''Defne! Bekle!''

İlerde geldiğim yol ve bir araba gözüktüğünde, durmamam gerektiği bir kez daha zihnime kazındı. Belki o arabadan bana yardım eden biri çıkabilirdi. Bacaklarım arasında ki mesafeyi daha çok açarak, birbirine bağlıymış gibi olan adımlarımı daha fazla hızlandırdım.

MUHAFIZ (Askıya Alındı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin