Kantindeki sessizliği Ali'nin yüksek sesle herkese verdiği selam bozdu. Kantin tezgahına doğru ilerlemiş oradan kendisine bir şeyler alıyordu. Onu görür görmez yine mi olaya gidiyoruz diye düşünsem de onun rahat tavırları onun da sadece bir şeyler yemek için burada olduğunu ortaya koyuyordu.
Ali, uzun boylu, yakışıklı Ali. Ona duyduğum ilginin farkında bile değil. Bana küçük kız kardeş muamelesi yapıyor. Bana öyle davrandığı zaman o kadar çok kızıyorum ki. Ama yapacak hiçbir şey yok. Tutup ona aşk-ı ilan edemem, yapamam ben bunu. Benim de bir gururum var.Yetişme tarzımdan dolayı bunun hep bir hafiflik olduğuna inanmışımdır. Aman neyse ne. Zaten işim başımdan aşkın. Kim onmuş aşktan, kime yaramış aşk bana yarasın. Akıl fikir bırakmaz insanda. Kalbime gömüp yoluma devam etmeli.
Tabii benim farkıma varır da bana gelirse o başka.
Ali masamıza doğru yaklaşıp selam millet dediğinde aklımdan tam da bunlar geçiyordu işte.
Feride:
Selam Ali
Ooo merhaba Aliciğim. Yeni bir gelişme var mı?
Yok ağabey, kayıp vakalarına bakıyoruz. Bize verdiğiniz yaş sınırı ve kan grupları vakaları sınırlamada bayağı faydalı oldu. İşimiz biraz olsun kolaylaştı.
------Ellerin ne kadar suda kaldığını tespit edebildik mi? Çünkü bu da bize fayda sağlayacak. Kayıp vakalarını biraz daha sınırlandırabiliriz.
Sait ağabey omzuma vurup "haydi Nur aşağıya inip bir bakalım eller bize daha neler söyleyebilir." Yerimizden kalkıp Ali ve Feride'yle vedalaşıp aşağıya inmek üzere kantinden çıktık. Sait ağabey neredeydin? Neden olay yerine gelmedin? Bu iş anladığım kadarıyla zorlu. Sen bu işleri bize pek bırakmazdın. Şaşırdık ve endişelendik senin için.
Önemli bir şey yok Nur. Gerçekten de kendime biraz vakit ayırmam gerekiyordu. Tamamen kişisel sıkıntılarım yüzünden aldığım bir izindi. Bir daha olmayacak sana söz veriyorum.
Tamam Sait ağabeyciğim sana inanıyorum. Sadece bizim için ne kadar önemli olduğunu bil oldu mu? Bunları söylerken bir kedi gibi sokulup Sait ağabeyin koluna girmiştim bile.
Otopsi odasına vardığımızda iki eli de çıkarıp masanın üzerine koyduk. İnceleme raporlarını elden ele dolaştırıyor, yeni bir şey dikkatimizi çeker mi diye bir elimiz belimizde diğer elimiz ya kafamızda ya da kağıtların üzerinde ellere bakıyorduk. Kah masanın etrafını dolanıyor kah eli evirip çeviriyor arada bir de birbirimize bakıyorduk. Parçaların diğerleri olmadan daha fazla bir şey söylemek imkansızdı. Burada ne kadar vakit geçirirsek geçirelim bulacağımız yeni bir şey olmayacaktı.
Akşam olmuştu. Havanın karardığını tahmin ediyordum. Mart ayının sonundaydık. Nisan geldiğinde bu şehre yaz gelmiş sayılırdı. Havalar bir ısınıyor bir serinliyor bizi şaşırtıyordu. Geçen gün yağan yağmur biraz daha serinlik getirmişti. Montlarımızı bir giyiyor bir çıkarıyorduk.
Sait ağabeyle vedalaştıktan sonra asansöre yöneldim. Yine kata gelen uyarı sesine kadar kendi dünyama dalmıştım. Asansörün geldiğini anlatan ikaz sesinden sonra kapı açıldı. Asansöre bindim. Zemin kat düğmesine bastım. Çantamdan cep telefonumu çıkarıp mesaj olup olmadığına baktım. Arayan soran mesaj atan yoktu. Sosyal medyayı da ben karıştırmak istemiyordum. Şimdi buna ne zamanın ne de isteğim vardı. Zemin kata gelince açılan asansör kapısından çıkarken bana doğru gelen Feride'yi gördüm.
Eee Nurcum ne yapıyorsun? Nereye gidelim? Saat 18 00 olmuş . Canım bir İskender çekti ki anlatamam. Seninle şöyle güzel bir yemek yesek sonra da bir şeyler içsek.
----olur hayatım. Biraz havamız değişir. Hem de iş yerinin sıkıntısından uzaklaşmış oluruz. Neredeyse bütün öğleden sonramı iki tane ele bakmakla geçirdim. Bunun üzerine gülümseyen Feride koluma girdi. Antalya'nın ılık akşamına kendimizi bıraktık.