Uzay istasyonuna benziyor bu koridorlar. Beyaz duvarlar, tavanlara asılmış floresanlar, köşelerde senin her hareketini izleyen kameralar.
Koridorlar cam kapılarla ayrılıyor birbirinden. Kovboy filmlerindeki bar kapıları gibi açılıp arkanda bırakıyorsun kapanan kapıyı. Hiç pencere yok bu koridorlarda. 10 katlı bir binanın zemin katındayız. Asansörle iniyorum bu kata. Her defasında içimde bir korku ve yalnızlık hissi uyanıyor. Bu hissimi Sait ağabeyle paylaştığım zamanı hatırlıyorum da. Ne kadar gülmüştü. Gülmüştü gülmesine ama hiç de alay etmemişti. Ona bu korkumdan bahsettiğimin ertesi günüydü. Odaya girdiğimde bir televizyon koydurmuştu." Ufaklık sesini açmasak bile dünyada olduğumuzu hatırlatmak bakımından iyi olacağını düşündüm. Sen de böylelikle gerçek dünyadan kopmamış olursun. Bu da korkularını bir nebze olsun azaltır" demişti. Arada bir de hafif hafif bir müzik çalardı odada. Allah'ım ne büyük zıtlık. Ölülere saygısızlık etmediğime inanmak bayağı zamanımı almıştı. Sait Ağabey" bilim insanıyız Nur kendine gel "demişti. Koşar adımlarla ilerliyorum koridorlarda. Giydiğim önlüğün uçuşan eteklerini bacaklarıma dolanmasın diye tutuyorum. Aklımda bin bir soru. Bir yandan başıma saçlarımı kapatacak şekilde bonemi takmaya çalışırken diğer yandan bu kadar acil çağrılmamın sebebini anlamaya çalışıyorum. Sait ağabeyin sesi endişeli gibi miydi, yoksa ben mi öyle sanmıştım. Neden bana çabuk çabuk diye çıkışmıştı. Yoksa bilmeden bir hata mı yapmıştım. Bu işte hata yapmak. Bu işte hata yapmak demek baştan sona her şeyi yeniden değerlendirmek demektir. İş yükü artar, masraf ve zaman kaybı o kadar büyük olur ki bunu telafi etmek neredeyse imkansızdır. Aniden olduğum yerde zınk diye durdum. Aman Allah'ın evet evet kesinlikle hata yapmış olmalıydım. Yoksa beni bu kadar acil çağırmazdı. Cesetleri karıştırmıştım. Yanlış ailelere verilmişti. Onlar da fark edip şikayette bulunmuşlardı. Kimin imzası vardı tutanaklarda tabii ki yeni yetme adli tıp uzmanı Nuran. Ah salak Nuran ah! Böyle bir yanlışı nasıl yaptın? Sana okuldaki hocaların buradaki hocan Sait ağabey en önemli şeyin bu olduğunu söylememiş miydi? Ayıkla pirincin taşını. Nasıl düzeltirsen düzelt. Bittin kızım sen. Bu yaptığınla sonunu hazırladın.
Aklımdan bu düşünceler geçerken bu sefer ağır adımlarla yürümeye başlamıştım. Son kapıdan da çıktım ve işte otopsi odasının kapısının önündeyim. Derin bir nefes aldım. Ne yapacağım şimdi ben. Tekrar derin bir nefes aldım. Bunu tekrarlayıp duruyordum çünkü aldığım nefes bana yetmiyordu. Yüreğim sıkışmıştı. İçeride ne olup bittiğini öğrenmeme ramak kalmıştı. Otopsi odasına girmeden önce bir astronot gibi giyinmek gerektiğini biliyordum. Eşyaların olduğu dolaba doğru yürüdüm. Her şeyim bembeyazdı. Çizmelerim, eldivenlerim, bonem, önlüğüm. Kokunun beni rahatsız etmemesi için burnuma vick sürecektim ki Sait Ağabeyin "Nur onu sürmene gerek yok, gel artık buraya" dediğini duydum. Bu adamın ben daha otopsi odasına girmeden benim geldiğimi nasıl anladığını da çözebilmiş değilim doğrusu. Oldukça iyi aydınlatılmış otopsi odasına paldır küldür girdim. Vee içerideyim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp El
Roman pour AdolescentsYeni adli tıp uzmanı Nuran büyük bir cinayetin içindeydi..