İYİ OKUMALAR.
"Haydi kalkın, geç kalacağız yoksa." Kafamdan aşağı bir adet Dilek sarkıyordu. Çılgınlar gibi etrafa yayılan kıyafetleri yerden alıp bir elinde sabitlerken bir yandan da üçümüzü kalkmamız konusunda uyarmakla meşguldü. Önümde iki kızın uzanmaktan çok yayılmış şekilde uyudukları manzaraya normalde olsa gülerdim ama yüz kaslarımı dahi oynatamayacak kadar uykulu ve üşengeçtim. Zaten saat sabahın 7'siyken başka bir şey beklenemezdi ki!
Üstümdeki yorganı attım ve Mine'nin de yorganla birlikte yataktan düşmesini kayıtsızca seyrettim. Ah, iki kişilik yatakta üç kişi yatmanın zararları! Yataktan Defne'nin de üstünden atlayarak çıktıktan sonra mutfağa doğru yol aldım. Dilek'i tostla boğuşurken görmemle gözlerimi devirmem bir olmuştu. Bu kız sabah sabah bu kadar enerjiyi nereden bulabiliyordu?
"Günaydın Asya Hanım. Kahvaltınızı yatakta mı yoksa salonda mı yapmak istersiniz?" dedi Dilek kızgın kızgın.
Dalga geçiyordu ama gerizekalının unuttuğu bir kısım vardı. "Zaten kalktım, neyin yatağından bahsediyorsun mal? Fakirlik akıyor yeminlen." diyerek hunharca böğürmeye başladım. Herkes hunharca güler ama benimki bir yerden sonra böğürmeye giriyor yani. "Uykundan arınmana sevindim." Bana yapmacık bir gülümseme yolladıktan sonra ellerini beline koyarak yüksek sesle bağırdı. "Mine, Defne! Kalkın artık." Dilek'in bu otoriterliğinin sebebi dün akşam burada -yani onların evinde- kalmış olmamızdı. Bir an önce buraları toparlayıp yola çıkmak istiyordu haliyle. Arkadaşımın halinden anlıyordum, yardım için işe girişeceğim sırada geçen ay bizde kaldığımızda Dilek'in kıçını dahi oynatmadığını hatırlayarak vazgeçtim. Böyle de kin tutarım.
Tekrar kaldığımız odaya -Dilek'in anne ve babasının yatak odasına- giderek valizimi kontrol etmeye başladım. Unuttuğum bir şey var mı diye yaklaşık olarak 30-35 kere valizimi açıp kapamıştım ama takıntılıydım işte. Daha da önemlisi önümde bir haftalık bir tatil duruyordu. Unuttuğum küçücük bir şeyin bile annemden yalvarmayla izin kopardığım bu tatili mahvetmesine izin vermek istemiyordum. Şortlarımın, tişörtlerimin, bikinilerimin ve diğer her şeyimin valizde, yerli yerinde olduğundan "bir kez daha" emin olduktan sonra ahşap zeminde kaldığı yerden uykusuna devam eden Mine'yi ve ardından kızıl saçları yastığına dağılmış olan Defne'yi sarsarak uyandırmaya başladım. Bir yandan da takılmış bir plak gibi, aynı cümleyi tekrar ediyordum.
"Uyanın kızlar, Antalya'ya gidiyoruz!"
-Havaalanında-
"Size inanamıyorum ya, ne yani beni dışlayıp uçakta başka bir köşeye mi attınız?" diye çemkirdim üç mahcup malın suratına doğru uçak biletimi sallayarak. Bilet işlemleriyle Mine'nin annesi ilgilenmişti ve uçakta koltuklar üçlü sıralandığı için ben onlardan uzak bir köşede, belki de bıyıklı bir adamın ya da şişman bir teyzenin yanına savrulmuştum. Mine utana sıkıla "Eninde sonunda bir kişi oturacaktı oraya." diye açıkladı.
Ve bu salak da bendim ha?
Hayal kırıklığına uğramış çemkirmelerimi, hem bağırdığım için etraftakilerin dikkatini çekmiş olmamızdan dolayı hem de kızların da daha fazla moralini bozmamak adına sürdürmemeye karar verdim ama bu noktadan sonra somurtmayı ve trip atmayı kesinlikle ihmal etmeyecektim. Havaalanının o karmaşık işlemlerinden geçtikten sonra sonunda uçağa binebilmiştik. Kızları arka sıralardan birinde bıraktıktan sonra oturacağım yeri aramaya koyuldum. Birbirimize Allah'tan çok yakındık (!). Yürü yürü bitmeyen sıkışık koridordan geçip sıramı buldum. Neyse ki koltuğum cam kenarındaydı, en azından bulutları ve maviliği seyrederek biraz yatışabilirdim. Yükseklik korkuma rağmen uçağın güvenilir olduğuna, gökyüzünün verdiği his nedeniyle inanıyordum ve küçük yaşlarımdan itibaren yaptığım uçak yolculukları da sağolsun, uçakta olmak yükseklik korkumu çok fazla tetiklemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bay Ukala
ChickLitUkala bir çocuk. Ona 'Bay Ukala' lakabını takmış bir kız. Ve onların tesadüflerle başlayıp, sürprizlerle renklenen aşkları... *** "Yakışıklı ama beyin yoksunluğu çeken züppe işte." Bir dakika! Anlamadan dışımdan mı konuşmuştum? Her şeyi yapayım ama...