"Calum, ben Mali'yi almaya gidiyorum. Evelyn'e bakarsın değil mi? Uyandığında, tezgahtaki karışımdan yemesini sağla. Buranın iklimine alışamamış olmalı." Calum, ayaklarını masasından indirdi ve hafifçe başını salladı. Bir aydır birlikte yaşadıkları Millers ailesi, kendi ailesini de değiştirmişti.Annesi bu sözleri normalde Calum için Mali'ye söylerdi. Kendi her zaman hasta olan kişi olarak görüldüğü için bunları işitmeye alışkın değildi. "Ona, buraya eviymiş gibi hissettir, oğlum. O bunu hak ediyor."
Kapıda duran annesine baktı. Kalbindeki hiç bitmeyen şefkat ve sevgi gözlerine de yansımıştı. Yüzündeki silinmeyen tebessüm ile annesinin nasıl bu kadar güçlü olabildiğini düşündü. Calum, annesi gibi güçlü olmayı diledi. Her daim savunmasız olmak, kırılmış hissetmek ve ilerleyememek onun daha da çok boğulmasına sebep oluyordu. Sonuçta boğulması için suya gerek yoktu değil mi?
"Elbette," dedi Calum usulca, hala Calum'ın odasına girmeye çekinen annesine minik bir gülümseme gönderdi. "Siz keyfinize bakın."
Bu, yeni bir alışkanlığıydı.
Günün bu zamanında, evde kimse olmazdı. Mali stüdyoda, Bayan Millers ya iş ya da ev aramak için dışarıda, annesi de ya Bayan Millers ile birlikteydi ya da dernek işlerini halletmek için küçük seyahatlerindeydi. Calum'a bıraksalar annesini evin dışına adım bile attırmazdı. Bu maçoluk ya da sahiplenici oğlan tutuşu değildi; bu, içindeki yenilemez korku duygusunun bir sonucuydu. Tehlike gömülmüş olabilirdi ancak biri onu sulayabilir ve tekrar filizlenmesine sebep olabilirdi.
En sonunda annesinin bir sosyal hayata ihtiyacı olduğunu idrak edebilmiş ve çenesini kapatabilmişti. Ama bu, her gece onun kapısının önünde nöbet tutmasına engel olamamıştı.
Evelyn üstündeki battaniyeyi boynuna kadar çekti ve ardından dudaklarını ıslattı. Bir haftadır hastaydı; Calum'ın yeni alışkanlığı günün bu zamanında ya da gecenin bir karanlığında onun odasına gelip onu uyurken seyretmek. Bu kulağa sapıkça geliyor olabilirdi ama Calum'ın niyeti kesinlikle öyle değildi.
Evelyn'e bakmak, izlemek, onunla ilgilenmek; sarsıntılı ve ilgisiz geçen çocukluğunu onarıyordu. Calum'a göre Evelyn, Calum'ın az hasar görmüş çocukluk versiyonuydu. Ona iyi davrandıkça, buz kalbini onun için eritince, damarlarında bulan iyilik kırıntılarını onun için harcayınca sanki çocukluğunu iyileştiriyor ve yaşadığı tüm o kötü anılar siliniyordu. Tüm bunlardan herkes habersizdi; Calum bile.
Elinin tersini Evelyn'in alnına koydu. Ateşi diğer günlere daha düşüktü. Annesi bu görevi ona bir saat önce vermişti ama o, bu sorumluluğu bir hafta önce kimselerden habersiz almıştı. Tanrı'ya şükür Evelyn çatı katına taşınmıştı; böylece Bayan Millers'a yakalanma ihtimali düşmüştü.
Calum geri çekildi ve koltukta yayılarak Evelyn'i izlemeye devam etti. Bu tıpkı hastanede yeni doğan bebekleri izlemek gibiydi; huzur veriyordu.
Şu sıralar sürekli uyuyordu. Gerçekten de buraya henüz alışamamış olmalıydı. Haksız da sayılmazdı; ülkenin en sıcak ve en canlı şehrinden, her zaman kasvetli bir havaya sahip olan bu şehre taşınmak onu hem fiziksel hemde psikolojik olarak etkilemesi gayet normaldi.
Evelyn hareketlenmeye başladığında, Calum yakalanma korkusu içinde değildi. Çünkü bu sefer bir bahanesi vardı. Annem sana bakmamı söyledi.
Evelyn, aniden derin bir nefes aldı. Göğsü hızla inip kalkmaya başladı; artık yüzünde huzurlu bir ifade yoktu, acıyor çekiyor gibi duruyordu. Çatılan kaşları da bunu destekler gibiydi.
Calum bunu fark etmişti. Onu izlemeye başladığından beri aynı şey oluyordu: İlk önce güzel bir rüya görüyor ardından rüyası bir kabusa dönüşüyordu. Calum hiçbir zaman onun ne gördüğünü sormaya cesaret edemedi. Bugün sormayı umuyordu.
Evelyn aniden gözlerini açtığında, Calum hemen gözlerini telefonuna çevirdi.
Evelyn'in görüşü henüz netleşmemişti ve yanında gördüğü siluet ona korku vermeye devam ediyordu. Hala boğazındaki elleri hissedebiliyordu; ona karşı çıkamıyordu. Tek isteği, babasının onu bulması ve bu ateş için yanan evi terk etmek.
Ancak görüşü netleştiğinde ve bilinci yerine geldiğinde, gözlerinin ucunda biriken göz yaşlarının ardından Calum'u gördü. Baygın bakışlarıyla telefona bakıyor, büyük ihtimalle Liverpool maçının tekrarını seyrediyordu.
Calum'u gördüğünde rahat bir nefes almak istemişti; birden hıçkırarak ağlamayı değil. Hala düzene girmeyen kalp atışları ve karnında hissettiği keskin acı, ağlamasının sürmesine sebebiyet veriyordu.
"Evelyn?" Calum şaşkınca Evelyn'e baktı. Yüzü kıpkırmızı, yanakları sırılsıklam olmuştu. Hemen onun yanına çöktü ve ellerini nereye koyacağını bilemeden onu sakinleştirmeye çalıştı. "İyi misin? Seni korkutmak istememiştim." Ancak Calum Hood, bir insanı sakinleştirmek için yaratılmış en güzel kaftan değildi.
Evelyn yattığı yerden doğrulunca, Calum da onunla beraber doğruldu ve yatağın ucuna oturdu. Ne diyeceğini bilemiyordu. Genellikle sakinleştiren taraf olmazdı.
Evelyn, ne tepki vereceğini umursamadan Calum'ın boynuna sarıldı. Yanakları gibi onun omzunu da sırılsıklam etmeye yeminli gibiydi. Ancak Calum, hala Evelyn'in ona sarılıyor olmasını idrak etmeye çalışıyordu. Kalbi çoktan hızlanmaya başlamıştı; onu kırmak istemiyordu ama bir süre daha böyle kalırlarsa Calum istemsizce bir tepki verebilirdi.
Bunu önlemek için Calum usulca ondan ayrıldı ve yapabildiği en iyi şey olarak, nazikçe elini Evelyn'in yanağına koydu. Yumuşak bir şekilde okşarken, Evelyn sakinleşmek bilmiyordu.
"İnanmıyorlar," dedi zar zor, hıçkırıklarının arasından. "İnanmıyorlar, inanmıyorlar.."
Calum birkaç saniye daha verdi sakinleşmesi için; ama daha çok acı çekmeye başlamıştı sanki. En sonunda hıçkırıkları kesildi. Gözlerini sıkıca kapattığında göz yaşları hala yanaklarından süzülüp köprücük kemiklerini ıslatıyordu. Evelyn titrek bir nefes aldı; ardından koluyla göz yaşlarını sildi.
"Kim?" diye sordu Calum fısıldayarak. "Kim, neye inanmıyor?"
Evelyn, ilk defa o zaman gözlerini onun-kisiyle sabitledi. Bir süre cevap vermedi; ancak ardından ona cevap verme ihtiyacı duydu. "Babam," dedi çatlak bir sesle. "O intihar etmedi."
Calum çenesini sıktı. Bu sahne tanıdık geliyordu. Ve devamının ne olacağını tahmin edebiliyordu.
"Biri onu öldürdü," Bakışlarını kucağına indirdi. "Onu yakaladığımda, listesindeki tek kişinin babam olmadığını fark ettim." Bakışlarını tekrar Calum'a döndürdü. "O listeye bende eklenmiştim."
İşte tam o zaman Calum, Evelyn ile benzer kadere sahip olduklarını fark etmişti.
Ve umuyordu ki, sonları benzer olmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the housemate :: calum hood
Fanfiction❝Ben küçük bir çocukken, babam beni şehre götürürdü bando yürüyüşünü görebilmem için. Ve derdi ki, onları yeneceksin; şeytanlarını ve tüm inançsızları, yaptıkları planları..❞ WATR '14 En İyi 2.Pop Fiction Hikayesi || © Tüm hakları saklıdır. // Duz...