Bölüm 3: Kayıp Şeker

1.9K 208 25
                                    

Tek kolumu arkamda titreyen çocuğa dolayıp diğer elimle yıkık çatıdan bana uzatılmış eli tuttum. Adamlar yaklaştıklarında elimi tutan kişi bizi yukarı çekip çatının kırık köşesine saklamıştı. Adamların sesini duyan küçük çocuk bana sarılıp gözlerini kapatmıştı. Jung Kook eliyle çatının yıkılmasını engelliyordu. Her an kafamıza çökebilecek gibi duran çatıdan çok şu an uzaklaşan 10'dan fazla silahlı adam yüzünden gözlerim yerinden fırlamıştı. Bu adamların hepsi bu çocuğun mu peşindeydi? Ama neden? Adamlar iyice uzaklaştıklarında yerimden kalkmaya yeltenmiştim ama ben daha kalkamadan tuttuğu çatının altından bana dönüp öldürecekmiş gibi bakan gözler ve baykuş gibi tiz bir sesle bana bağıran adam yüzünden kalkmaya çalıştığım yere sinmiştim.

-Kafayı mı yedin sen? Burası neresi haberin var mı tek başına ne halt yiyorsun burada?

-Yo..yolumu kaybettim.

-Çocuk musun sen gittiğin yeri nasıl bilmiyorsun! Hadi bilmiyorsun diyelim ne kadar tekinsiz olduğunu da mı fark etmedin!

-Ya! Bağırmasana ne bileyim düşünüyordum bir kaldırdım kafamı buradaydım!

-Düşünüyormuş! O beynini biraz da mantıklı olmaya çalıştırsana! Elini kolunu sallaya sallaya polisin bile girmeye korktuğu yerlere giriyorsun! Üstelikte yabancısın!

-Bağırmaktan vazgeçer misin? Ben de ölmeyi öyle çok istemiyorum. Dalmışım işte. Hem bir şey olduğu da yok.

-Bir şey olduğu yokta ne demek ya! Seni görmeseydim, burada olmasaydım ne yapacaktın o gelenlere yol mu soracaktın! Sadece onları gördüğün için bile seni öldürebilirlerdi gerizekalı!

-O zaman bana ne yapacağını söyleseydin böylece düşünüp düşünüp bilmediğim yerlere girmezdim!

-Sen adamı öldürürsün!

-Sen zaten ölüsün.

Sinirle arkasını dönmüştü ama ben kalkmaya yeltenemiyordum. Sessizlik çöktüğünde yanımızda başka birinin olduğunu daha hatırlamıştım. Döndüğümde bembeyaz yüzü korkmuş bakışlarıyla gözleri dolu dolu olan çocuk bana bakıyordu. Hala koluma sarılmış olsa da şaşkın gözleri yerinden fırlayacak gibi duruyordu.

-N.nuna… kiminle konuşuyorsun?

-Ben? Ben mi? Hiç kimseyle… Kiminle konuşabilirim ki?

-Ama az önce kavga ediyordun biriyle.

-Adın ne senin?

-Hı?

-Bir adın var değil mi?

-Şey Suga.

-Suga. Sana çok uygun bir isimmiş. Suga~ya kiminle konuşabilirim ki? Nunan sadece durum değerlendirmesi yapıyordu kendi kendine. Neler olduğunu yüksek sesle anlatıyordum ki buradan çıkmanın bir yolunu bulalım tamam mı?

-Nuna birazdan gelecekler gidelim!

-Çocuk haklı hadi gidiyoruz buradan. Siz aşağı inin burası çok tekinsiz.

-Oh, tamam hadi iniyoruz.

Biz yavaşça aşağı indiğimizde Suga koluma yapışmış sürekli arkasına bakıyordu. Biz indikten sonra Jung Kook’da yanımıza atlamış ve diğer kolumu tutarak sürüklemeye başlamıştı. Adımlarımı ona uydurmak için yarı koşar yarı yürür adımlarla gidiyordum ama Suga bize yetişebilmek için koşuyordu. Ağzımı açmaya çalıştığımda bana bağırdığı için Suga’nın yanında daha fazla tartışmamaya karar vermiştim. Olduğumuz bölgeden uzaklaşıp kendimizi bir taksiye attığımızda kollarını kavuşturmuş yanımda somurtarak oturan hayalet arkadaşım ikide bir bana kötü bakışlar gönderirken ondan kaçınmak için diğer yanımda korkudan uyuyakalan çocuğun saçlarını okşuyordum. Ne ara o kadar uzağa gittiğimi bilmiyordum ama eve geldiğimizde hava çoktan kararmıştı. Suga’yı uyandırmaya çalışırken Jung Kook yavaşça kendine doğru çekmişti. Arabadan inene kadar yürüyormuş gibi tuttuğu çocuğu taksi uzaklaştıktan sonra kucağına alıp hızla eve çıkmıştı. Site her zaman sessiz ve ıssız olduğundan karanlığında etkisiyle kimse ile karılaşmadan eve çıktığımızda çocuğu kanepeye bırakıp beni odaya kadar sürüklemişti.

Gerçek mi Hayal mi?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin