Herkes adama, birden bire ne olduğunu anlayamayan gözlerle bakarken Jung Kook tekmelerine hız kesmeden devam ediyordu. Yüzü gözü allak bullak olmuştu. Terleyip yüzüne yapışan saçları ve gözlerinin altındaki halkalarla her zamanki yakışıklı ve cool görüntüsünü gölgeleyen yorgunluğu göze çarpıyordu. Ama buradaydı. Her zaman ki gibi buradaydı. Tüm bedenini görebiliyordum. Kurtulmuş olmanın değil onu görmüş olmanın rahatlamasıyla yere çökmüştüm. O yanımda olduğunda ona güveniyordum bu yüzden kontrolümü yitirmiştim. Gözyaşlarımın aktığını fark etmiştim ama kolumu kaldırıp silememiştim bile. Bir anda yere yığıldığımı görünce adamı bırakıp yanıma koşmuştu. Jung Kook kollarını bana sararken polislerde yerde debelenen adamı almak için koşmuşlardı. Elleri kelepçelenirken adam çığlıklar atıyordu.
-Jung Kook! Lanet olasıca piç. Senin ölmüş olman gerekiyordu. Bu da neyin nesiydi böyle! Bırakın beni. Bırakın beni! Bunu ödeteceğim size!
Duyduklarım karşısında ne diyeceğimi bilemiyordum. Adamlar ne dediğini anlayamamıştı ama ben şok geçiriyordum. Etraftakilere aldırmadan sormuştum.
-O seni nasıl gördü? O seni nasıl tanıyor?
Jung Kook yüzünde acı çektiği bir kilometre öteden anlaşılacak bir ifadeyle kalkmaya çalışmıştı ama kolundan tutmuştum. Gözyaşlarım hala akarken tekrar yanıma oturup tek kelime etmeden bana sarılmıştı. Bunu daha sonra tartışabilirdim ama şu an burada olmazsa kendimi güvende hissedemezdim. Polisler yanıma geldiğinde başımı öne eğmiş hüngür hüngür ağladığımı düşünüyordu bu yüzden bir şey diyemeden yanımdan geçip gidiyorlardı. Bazıları birbirlerine "Tek başına bir mafyanın evine girip 20 çocuk kurtardı. Hiçbir şey yapamadık üstelik. Kızın sinirleri boşaldı tabi" diyordu. Sonunda polis şefi Jung Jin Young yanıma gelmişti.
-Daisy bitti. Geçti artık. Hadi seni eve bırakayım.
-Hayır. Çocuklar ailelerine gitmeden hiçbir yere gitmiyorum. Sizinle geliyorum.
Sonunda sakinleştiğimde Min Ji'de ağlamaktan kızaran gözleriyle boynuma sarılmıştı. Ona sarılıp saçlarını okşadığımda diğer çocuklar da polis arabalarına bindiriliyordu. Onu kucağıma alıp ben de bir arabaya binmiştim. Küçük kız kollarını boynuma dolayıp uyuyakalmıştı. Jung Kook ise pencere kenarında sıkışmış kollarını bana dolamıştı. Başımı omzuna dayadım. Son iki günde yaşadıklarım çok fazlaydı.
-Unni?
Uyanan kıza dönmüştüm.
-Efendim Min Ji~ya.
-Kurtulduk değil mi?
-Evet, kurtulduk. Artık kimse senin canını acıtamayacak.
-Biliyordum.
-Efendim?
-Suga beni kurtaracağını söylemişti. Bana bir melek gönderdi.
Gülümseyip saçına küçük bir öpücük kondurmuştum. Karakola gittiğimizde Min Ji kucağımdan inmemekte direniyor diğer çocuklarda yanımdan ayrılmıyorlardı. Pedagog sırayla çocuklarla konuşuyordu. Suga'da da aynısını yaşamıştık. Aileler aranmış ama hiçbiri içeri alınmamıştı. Çünkü bulunan 20 çocuk vardı ama haberi alan çocukları kaybolmuş 50'den fazla aile birikmişti. Çocukların kimlikleri belli olmadan kimseyi içeri almama kararı alınmıştı.
-Burası her zaman ki gibi Pazar yerine döndü. Senin bulaştığın bir iş de sessiz sakin bitse ne olur sanki?
-Jin Young ailelerle görüştün mü?
-Daha kimlik tespitleri bitmedi. Bir de ölen çocukların da kimliklerini öğrenmeliyiz. Biliyorum biliyorum bu çok kötü ama bir gün çocuklarının geleceğini düşünüp helak olmalarına izin veremeyiz. Sen de artık eve gitmek zorundasın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gerçek mi Hayal mi?
Fantasía24 yaşında hayatı mükemmelliklerle dolu bir genç kız... Sevdiği bir işi ve bir sürü arkadaşı ile mutlu bir hayatı varken bir anda dünyası değişiyor. Kendini hiç tanımadığı bir yerde hiç tanımadığı biriyle bulaşmak istemediği türlü belaların içinde b...