Bölüm 10: Jane

1.6K 202 17
                                    

Yaklaşık bir saattir ara sokaklara gire çıka dolaşıyorduk. Yanımdaki ruh ve arkamdaki bedenle ne yapacağıma dair hiçbir fikrim yoktu. Artık sinirlenmeye başlamıştım.

-Bir an önce uyanırsan böyle bir sorunumuz kalmayacak biliyorsun. Şu an bedenin çok da sağlıklı bir durumda değil.

-….

-Jung Kook bu şımarıklık yapacağın bir şey değil. Uyanırsan her şey bitecek işte. Böyle kaçmak sence de zor değil mi? Uyanırsan hasta birini kaçırmış sayılmayacağım ve rahat rahat polise gidebiliriz.

-…

-Bir şey söylesene!

En sonunda bağırmıştım. Sessiz kalmasından nefret ediyordum ve açlık artık son sınırına ulaşmış midemden çıkan sesler korkutucu bir hal almaya başlamıştı. İçini çekip bana dönmüştü.

-Uyanamıyorum.

-Bu da ne demek şimdi?

-Eskiden bedenimle bağlantı kurabiliyordum ama Andrew'ün intikamını almaya yemin ettiğim için 2 yıldır bedenimin yanına bile uğramadım ve uyanmak üzere olduğu her dakika karşı koydum. Birkaçını sen de gördün. Ama şimdi uyanmaya çalışsam da olmuyor denedim.

-Bir dakika bir dakika! Daha iki gün önce acı içinde kıvranıyordun! Bedenim uyanmak istiyor demiştin ne oldu?

-Çünkü öyle zannediyordum. Ama belki de tam tersidir.

-Ne demek tam tersidir!

-Yani uyanmak istemiyordur belki tamamen gitmemi istiyordur.

-Bekle biraz bekle! Karnım aç uykum var ve son birkaç saatte hiç işlemediğim kadar suç işledim. Sen şu an yanımda oturuyorsun. Yani bu geçici bir şey olabilir.

-Ne olduğunu anlamadım ama bedenimle bağlantı kuramıyorum. Sanki başka biri gibi…

-Şu battaniyeyi çek bakayım.

-Anlamadım.

-Yanlış bedeni mi kaçırdım sence?

Gözlerini devirmişti. Ne yani olabilirdi değil mi? İnsanlık hali olabilirdi. Dönüp doğru bedeni kaçırabilirdik. Şu an tüm olası ihtimalleri değerlendirmem gerekiyordu. Ayrıca ben şu an mantıklı düşünemiyordum ki! Kaldı ki düşünmek de istemiyordum. Bir yolunu bulup onu uyandırmamız gerekiyordu olması gereken buydu. Onu da kaybedemezdim. Tekrar başka bir ara sokağa saptım ama bunu sonsuza kadar böyle sürdüremezdik üstelik sabah olmak üzereydi ve her yerde aranıyordum.

-Tamam, bunu sonra tartışacağız. Şimdi gidebileceğimiz bir yer geliyor mu aklına?

-Bilmiyorum. Nereye gidebiliriz ki?

-Biliyorsun bu ülkede tanıdığım tek kişi sensin. Burada doğup büyüyen de sen.

-Normal koşullarda olsan bile benim çok fazla arkadaşım yoktur. Ama şu an komadaki yakınlarını kaçırmış birine evini açabilecek akrabam ya da arkadaşım olabilir mi sence?

Haklı çıkması hiçbir işimize yaramıyordu değil mi? Bir otele gidemezdik. Zaten kimliğim her yere verilmişti büyük ihtimalle. Hem yanımda komadaki bir hastayla içeri girmemi sorun etmeyecek hiçbir otel yoktu. Cidden neden bunlar hep benim başıma geliyordu ki? Direksiyona vurduğumda Jung Kook’da yanımda düşünceli bir şekilde oturuyordu.

Gerçek mi Hayal mi?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin