Müdire'nin odasına giden merdivenlerden çıkarlarken Draco'da Hermione'nin adımlarına ayak uydurmaya çalışıyordu. Dersin neredeyse başlayacak olması kızı korkutuyordu, merdivenlerde neredeyse kimse kalmamıştı, ikilinin ritmik ayak sesleri ve fısıldayarak konuşan çerçevelerin dışında çıt bile yoktu, Mcgonagall'ın alanını koruyan yaşlı şovalye heykelinin önüne geldiklerinde derin bir soluk almayı başarabildiler.
Heykel her ikisine de şöyle bir baktı, zararsız olduklarına karar verdikten sonra uyuklamaya devam etti, en azından şimdilik.
Heykeli uyandırmadan önce profesörlerin bulunduğu kanada girmek için hazırlanırken hep yaptığı gibi saçlarını düzeltti, süveterini çekiştirdi Hermione, sonra tam karşısındaki gencin görünüşünü gözden geçirmeye karar verdi. 'İyi bir görünüş mucizeler yaratabilir' demişti birkeresinde Bayan Weasley.
Ayakkabılar temiz, hatta yeni cilalanmışcasına parlak.
Pantalon ütülü. (çk ayıp hrmnie çk çk.s)
Süveter de düzgün, kenarından gömleğinin ucu çıkmamış.
Kravat hafif yana kaymış, olmaz.
Bakışlarını kravatından çekip yüzüne doğrulttunda bir takım çatmış kaşlarla karşılaştı, haddinden fazla üzerinde durmuştu sanki... Yanaklarının hafifçe kızarmasına engel olamadı.
"Kravatını düzelt." dedi yanaklarını saklamak için arkasını dönerekten.
"Ne için?" yüzünü açık-saçık birşey söyler gibi buruşturduğunu arkası dönük olsada hissediyordu.
"Her ne yaptıysan hafifletmeye çalışıyorum." Önüne döndü bu seferde yerin soluk renkli döşemesiyle bakışmaya başladı.
"Yoksa... benim bilmediğim birşeyler mi dönüyor Granger?" dedi hulyalı bir ses tonuyla, sonra devam etti.
"Mesela... bana olan hislerinin yeni farkına varmış olabilirmisin mesela?" dudaklarını alaycı bir şekilde kıvırdı.
Çekingen biri değildi, hatta alakası yoktu, sadece ansızın çekingenleşivermişti işte.
Keskin bakışlarını onun mavi-grilerine çevirdi,
"Egon gerçekten sınır tanımıyor, durum ne olursa olsun." Küçük bir kahkaha attı.
Draco'da omuzlarını silkerek cevap verdi.
"Ee, nasıl giriyoruz?" diye sordu kıza.
"Im... nasıl giriyoruz? bir mektup vermiş olma-" sözünü tamamlayamadı, çünkü ortada bir mektup filan yoktu, hemen yanı başındaki de aptal değildi, anlamıştı. Hermione'nin tanıklık etmiş olduğu en uzun ofu çekti.
"E... şimdi napıyoruz?" diye sordu mırıldanmayla, hayattan bıkmış gibi gözüküyordu, zaten göz kapakları şişikti, bitkisel hayattan yeni çıkmış gibi görünmesi de 'dokunsan yıkılacak düşüncesini gayet iyi destekliyordu.
"Ben nerden bilebilirim?" dedi ateşli ateşli.
"Çağın en zekisi sensin, ben değil!"
Kızda onu taklit ederekten omuz silkti, aynı zamanda sırıtışını saklamaya çalışıyordu.
Ona çağın en zekisi demişti. Ona çağın en zeki cadısı demişti.
"Ben hallederim." dedi yine aynı mırıldanmayla.
Abartılı bir şekilde öhömledi, heykel istifini bozmadı.
"Baksana be!"
Heykel aniden zıpladı, çerçeveler huzursuzca kıpırdanmaya başladı.