The Chair Thing

2.9K 158 51
                                        

"Artık tıkınmayı kesermisin Ronald?" diye sesi yettiğince salondaki herkesin ilgisini kendisine çekeceğini bildiği halde avaz avaz bağırdı Hermione, yine her zamanki gibi saçları kabarmıştı.

"Sağa noluo Heğ-moy-ni, kio alacak oan beim, sen diil." diye cevap verdi Ron ağzındakileri bir o yana bir bu yana sıçratark. Ron'un hemen yanındaki Harry ise nötr durumdaydı, arada bir profesörleri gördüğünde selam veriyordu onun dışında hiç bir şey demiyordu yapmıyordu da.

"Farkındamısınız bilmiyorum fakat artık 14 yaşında değilsiniz, çocuk gibi davranmayı kesin, savaş sonrası bile olgunlaştırmadı mı sizi?" dedi en sonunda sessizliğini bozaraktan. Ron bir iki yutkundu ve;

"Aslında biz halletmiştik ama bazıları yaptığımız anlaşmayı bozuyor" dedi 'bazıları'nın üzerine basaraktan. Kız hışımla ağzını yanıt vermek için açtı ve yine hışımla ağzını kapattı, Ron ile uğraşmak sadece zaman kaybı demek oluyordu ve o gerçekten buna değmezdi ve her zaman kalbi kırılan taraf olmak da zorundamıydı sanki?

Ve o iç boğan sessizlik oluştu bir anda.

Harry asasıyla çatalına çiftetelli (jahagshghgshj) oynatıyordu, Ron kendinkileri bitirmiş Harry'nin kurabiyelerine göz dikmişti, Hermione ise günlüğünün kapağıyla uğraşıyordu. Sessizliği bozan yine Harry idi.

"Birde 6. yılımızda bana derdin Herm, ben melez prens'in kitabını yanımdan ayırmıyordum sende aynısını şu günlerde yapmaya başladın, seni tanımasam bizden gizli saklı işler çevirdiğini bu yüzden yanından ay-" Hermione cümlesini tamamlasına izin vermedi. Ellerini masaya fazlasıyla sert vurup bileğinin zonklamasına neden olaraktan; "Gerçekten ama GERÇEKTEN -sesi titriyordu- çok- çok üstüme geliyorsunuz" istemeden gözleri dolunca kirpiklerini kırpıştırdı. "Ben gidiyorum." bu sefer gerçekten ağlıyordu ve gözyaşlarını saklamak için özel bir çaba göstermiyordu da, sandalyesinden sandelyeyi tekmeleyerek indi, tüm salon susmuş kıza bakıyordu. Arkasında tüm salonu soru işaretleriyle bırakaraktan kütüphaneye doğru koşmaya başladı, Ron'un o giderken "Biz naptık şimdi abi yaa?" diyen sesi kulağında çınlıyordu. Gözyaşları istemsizce akarken neden bu kadar sinirlendiğini veya ne zamandan beri bu kadar duygusallaşmaya başladığını bilmiyordu ve bir fikride yoktu. "Siz ne anlarsınızki sanki." hıçkırıkları hecelemesine neden oluyordu, gürültüyle çantasını rastgele bir masanın üzerine fırlattı, büyük salonda bıraktığı meraklı yüzler Hermione'yi kütüphanede de bulmuş sanki duyulmuyorlarmış gibi fısıltıyla kıza bakaraktan konuşuyorlardı, Hermione onlara döndü ve "Ne bakıyorsunuz yoksa kafamın üzerinde Hırgürler mi dolaşıyor?" dedi tükürürcesine  meraklı bakışlar ondan uzaklaşınca kitaplarını koyduğu masasının sandalyesi olmadığını farketti. Ben bugün Merline'e ne yaptım acaba? diye içinden söylenirken yanında boş iki sandalye olan kafasını parşömene gömmüş yanındaki kitabın sayfalarını değiştiren ve hemen ardından kitaba kafa atmasının sebebini ödevinin cevabını orada bulamadığını tahmin ettiği kafasındaki kapşonu yüzündende kim olduğunu çözemediği bir çocuğa yaklaştı (ne uzun bir cümleydi bu böyle..). Elinin tersiyle her iki gözünüde sildi, saçını başına düzeltti ve kim olduğunu çıkaramadığı kişiye;

"Yanındaki... , -çocuk hala başını kaldırmadığı halde başıyla boş sandalyeleri gösterdi- sandelyelerden birini ödünç alabilirmiyim acaba? tek senin masanda boş sandelye varda." sesini olduğundan da utangaç ve masum çıkartmaya özen göstermişdi genelde işe yarardı çünkü. Çocuğun kafasını kaldırmasıyla kendine sövmesi bir olmuştu. Sevgili Merlin çok özür dilerim bugün sana ne yaptım bilmiyorum fakat lütfen ama lütfen üzerimdeki laneti kaldır, sana bundan sonra çok iyi bir cadı olacağıma dair söz veririm lütfen. Dracoydu bu.

Alaylı sırıtmasını yine takınmış öyle bakıyordu. Kapşonunu çıkardı ve parmaklarını dağılmış saçlarının arasından geçirdi. (ayayayyayayayayyaya)

"Ne demiştin, Granger?" ne dediğini bildiğinden adım gibi emindi Hermione ama Dracoydu bu işte. Sinirle derinden bir of çekti. "Sandelyelerden birini istemiştim." ve cevabının olumsuz olacağını bildiği halde beklemeye başladı, orada ona öyle ne kadar bön bön baktığını tahmin etmeye çalıştı, on saniyemi yoksa on dakikamıydı acaba? Yelkovan saniyeyi takip etmiyordu işte.. Sonunda o değerli ağzını açtığında söyledikleri "Aslına bakarsan Granger... bu sandelyede -eliyle sol yanında olanı gösterdi- çantam var, bunda ise... -bu sefer sağ yanındakini işaret etti- ayaklarım." Her iki ayağını da sandalyeye yasladı işte söyledikleri bunlar olmuştu.

"Her-her neyse unut gitsin tamammı? ben buraya h-hiç gelmedim -sesi yine titremeye gözleri yine dolmaya başlamışdı- kahretsin hepiniz aynısınız hepiniz!" omzunu dikleştirdi ve arkasına bakmadan kendi masasına yönelmeye başladı, o kaç dakika ona öyle baktığını bilmediği zaman içerisinde belki değişmiştir diye düşündüğü için kendisinden nefret etti. Elinde onlarca kitap, doğru lafı bulmaya çalışan görevliye yaklaştı.

"Özür dilerim, fakat masamın sandelyesi -eliyle masasını işaret etti- ve durdu. Her neyse özür dilerim, kolay gelsin." deyip gülümsedi.

Masasında sandelye duruyordu.

Diary Of SecretHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin