15.Bölüm "Arzu edilen felaket"

18.3K 1.1K 496
                                    

Kişinin kendi en zayıf noktasını bilmesi onu daha güçlü yaparmış. Benimki öfkeydi, bunun farkındaydım. Öfke, bana kendimi kaybettiriyor sonradan pişman olacağım şeyler yaptırıyordu. Bir kere pençesine düştüm mü geri dönüşü olmuyordu. Öyle ki ona defalarca kez yenilmiştim. Biliyordum, farkındaydım. Öyleyse neden güçlü bir adam değildim?

Vücumda dolaşan alkolün de etkisiyle yalpalayarak yürüyordum. Hava artık soğuk yüzünü daha net gösteriyordu fakat bedenimdeki yangın beni üşütmüyordu. Titriyordum ama soğuktan değildi.

Hafif hafif başlayan yağmur bedenimi ıslatmaya başlamıştı. Artık ağlayabilirdim değil mi? Yüzüme düşen damlalar ile birlikte göz yaşlarım da kaybolur giderdi. Ben de hiç olmamış sayardım.

Konu sadece kıskanmak değildi. Konu bendim. Konu oydu. Korkuyordum, düşünmeye dahi cesaret edemediğim o yabancı hislerin beni esir etmesi an meselesiydi. Bundan sonra hiç bir şekilde kaçışım olmayacaktı.

Hey Sezar konuşmana gerek yok! Biliyorum bir insan kardeşim dediği adama böyle şeyler hissetmez, böyle kıskanmaz.

Zaten artık kardeşim diyemiyorum.

Sinirle rastgele karşıma çıkan bir duvara yumruk attım. Sonra bir tane daha. Sinirini şiddetle atan bir insan olmak istemezdim.

Kan elimin üstünden süzülürken vücudum yağmurla sırılsıklam oluyordu. Gözümden yaşlar akıyorsa bile hissetmiyordum. Ne ara böyle güçsüz bir adam olmuştum ben? Dengem şaşmıştı. Ve tek sebebi bir kişiydi.

Ne kadar süre yürümüştüm? Saat kaçtı? Hiç bir fikrim yoktu. Yurdun giriş saatini kaçırdıysam sokakta kalacaktım. Garip bir şekilde umrumda değildi. Yine de zaten yeterince ıslanmamışım gibi daha da yağmur altında kalmak pekte çekici bir seçenek değildi.

Yurda geldiğimde çok şükür ki hala kapanmamıştı. Kapıdan girerken güvenlik olan adam bana bakarak konuştu.

"Gelebildin sonunda arkadaşın biraz bekleyin diye yalvardı bir daha saati geciktirme." dedi.

Bir şey demeye mecalim yoktu. Başımla onayladım sadece. Yavaş adımlarla merdivenleri tırmandım. Elim cebimdeki anahtara gitti. Elim titremez misin kapıyı açamıyorum.

Anahtar deliğini saçma bir şekilde bulamazken birden kapı açıldı. Beklemediğim bu hareket üzerine dengemi kaybettim. Ki dengede kalmakta zaten zorlanıyordum. Üstüne yıkıldığım beden beni tutarak içeriye çekti.

"Neredeydin sen?" diye homurdandı.

"Dışarda." dedim.

"Hasta olacaksın, sırılsıklamsın, üstünü değiştir." Beni sürükleyerek yatağıma bıraktı.

"Tamam anne." dedim gülerek.

Gülesim, ağlayasım, deliresim vardı. En çokta haykırasım vardı. Onu başkasının öpmesine delirmiştim. Delirmeme de delirmiştim. Kafam gene karmaşadan farksızdı.

"Bak hala öylece dikiliyorsun." diye homurdanarak yanıma yaklaştı. Tişörtümün uçlarından tutarak çekiştirdi.

"Ne yapıyorsun?" diye sordum temasıyla gerilerek.

"Hasta olmanı engellemeye çalışıyorum." dedi tişörtümü bedenimden sıyırmaya çalışırken. Kollarımı kaldırıp çıkartmasına yardım ettim. Parmakları sanki tenimi yakıyordu. Elleri elimi bulunca hala hafiften sızan kana dokundu.

"Ne oldu eline?" diye sordu. Eli hala elimin üstündeydi.

"Önemsiz bir şey." diye cevapladım.

ANAFOR (BOYXBOY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin