Fırat

27.1K 860 38
                                    

Ben öylece Demir denen çocuğun vurucu son lafının etkisiyle sersem sersem olduğum yerde dikilirken Ezgi saniyesinde yanımda bitti. Bana dişlerini göstererek gülümsüyordu.

"Ne var?" diye sordum onun neyi ima ettiğini anlamamazlıktan gelerek.

Ezgi başını iki yana tepkimi tuhaf bulurcasına salladı. "Eee?"

"Eee derken canım?"

"O çocuk sana ne dedi öyle?" diye sordu.

"Bir şey demedi."

"Hiç yalan söyleme bana! Sana öyle bir bakıyordu ki!"

"Ezgiciğim abartmakta da üstüne yok."

"Öyle deme şimdi. Çocuk yakışıklı yani. Sen de güzelsin. Bakar normaldir..."

"Aman neyse ne," deyip geçiştirmeye çalıştım ama Ezgi peşini bırakmamaya kararlıydı.

"Analar neler doğuruyor öyle ya! Çocuk meteor gibi bir anda düştü sınıfa. Oturacak yer ararken senin yanını seçmesi de pek bir manidar!" diye devam etti sözlerine.

"Yuh yani sana Ezgi! Murat duymasın senin bu dediğini. Çocuk senin gözünün içine bakıyor. Sense tanımadığımız bir çocuk için neler söylüyorsun? Allah aşkına kendine gel!"

"Bırak tamam şimdi onu bunu. Sen ne konuştunuz onu anlat hemen bana," derken koluma girmiş beni sınıftan çeke çeke çıkarmaya çalışıyordu.

"Bir şey konuşmadık. Adımı sordu. Kendi adını söyledi. Olan biten bundan ibaret."

Nedense ona beni kahve içmeye davet ettiğini söylemek hiç içimden gelmedi. Eğer söylersem onu reddettiğim için bin bir lügatla bana saldıracaktı çünkü. Şu anda onun beni azarlamasını hiç çekemeyecektim. Ona göre bu erkeklere karşı ketumluğumla kedileriyle yalnız başına ölmeye mahkum bir ihtiyar olacaktım.

"Sana pek inanmasam da inanmış numarası yapacağım, şunu bilesin. O çocukla o kadar az şey konuşmadınız, bir. Sana hayran hayran bakıyordu, iki."

Üçüncü tespitine gelemeden sözünü kestim. "Aynen bak sen inanmış numarası yap. Konuyu da burada kapatalım. Ukalanın teki belli zaten!"

"Seninle de iki çift laf edilmiyor İnci ya," diyerek dudağını büktü. Çocuk gibiydi adeta.

"Peki ya Fırat denen yeni hocaya ne demeli? O da neydi öyle? Resmen adam sınıfa girince bir an dibim düştü. Kendime gelemedim. Sanırım Deniz çoktan adamın peşine takılmıştır."

Konuyu değiştirme hızına mı yoksa konuyu getirdiği noktaya mı şaşırsam bilemedim.

"Bir hoca için yakışıklı, evet. Ama Deniz'e yüz verir mi orasını bilemem," diye karşılık verdim.

Ezgi dalgın dalgın suratıma bakarak sadece "İlginç," demekle yetindi. Onun hoca hakkında daha fazla konuşmasını beklemiştim ama bu kadarıyla yetinmiş ve susmuştu. Belki de böylesi iyiydi eğer konuşmaya devam ederse ben de susarsam üstüme gelip benimle dalga geçme ihtimali yüksekti. Her konuda onunla saatlerce konuşurdum ama erkekler ilgi alanıma girmiyordu.

Bu sefer de dün gece izlediği dizisini bana nefesi kesilircesine anlatmaya koyulan Ezgi'yi dinlerken kafeteryaya ulaşmıştık. Yan yana kapıdan içeri girdiğimizde az ilerideki masalardan birinde oturan Murat bizi görünce elini salladı.

Murat'la Ezgi okulun ilk senesinde beri beraberdi. Murat bizden bir dönem üstteydi ve seneye okuldan mezun olacaktı. İşletme Bölümü'nü muhtemelen birincilikle bitirecekti ve babasına ait firmada hemen çalışmaya başlayacaktı. Neden bu kadar çok çalıştığını bir türlü anlayamıyordum. İşi mezun olur olmaz hazırdı ama o yine de azimle her sınavına çok çalışır ve derslerinin hepsine aksatmadan girerdi. Kulüplerde aktif olarak çalışılırdı hatta bir tanesinde de başkandı. Bunun yanı sıra iyi de bir çocuktu ve Ezgi'yi çok seviyordu. Okulu biter bitmez arkadaşımla evlenmek istediğinin farkındaydım ama Ezgi hiç oralı görünmüyordu. Bu yüzden de Murat'ın bu hayalleri tek taraflı kurduğunu, nedense ona açılamadığını seziyordum. Gerçi Ezgi de onu seviyordu ama Murat'a göre daha havai bir yapısı vardı. Gezmek, eğlenmek onun için öncelikliydi. Sonuçta daha 19 yaşındaydık. Evlilik için ben de erken olduğunu düşünüyordum.

Y A S A KHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin