Kol saatime bakınca yaklaşık on dakika önce kapıdan girmesi beklenen profesörün geç kaldığı kanıtlanmış oluyordu. Bu alışılmışın dışındaki gecikme yüzünden kimileri homurdanıyor, içimizde cesur olan kimileri ise profesörle ilgili espriler yapıyorlardı.
İşte tam da bu nedenle bu durumda bir terslik vardı ve belli ki hoca bugün derse gelmeyecekti. Oysaki profesör dakikliği ile bilinirdi. Doğrusu hayatımda bu adam kadar dakik ve planlı başka birine daha önce rastlamamıştım. Önceden yönetimden bir açıklama maili gelmemesi de ilginç bir durumdu.
Kimileri daha fazla beklemenin gereksiz olduğunu söyleyip çantalarını toplamaya başlamışlardı ki kapı ardına kadar açıldı.
Dudaklarımdaki o yarım gülümsemenin donmasına sebep olan hiç beklenmedik bir şey oldu.Gözlerim büyüyerek içeri giren adama bakakaldım. Onu tarif etmek için kelimeler bulmakla uğraşılmazdı. Erkek neslinin parmakla gösterilmesi gereken türünden bir örnekti.
Hüzünlü bakışlarıydı böyle düşünmeme sebep olan belki. O bakışlar sınıfın üzerinde bir kaç saniye kadar gezindi. Kendi başına her bir köşeye hükmederek yürümeye başladı.Herkes ona hipnotize olmuş gibi bakıyordu; etrafıma bakmasam da bundan emindim.
Hemcinslerimin yanı sıra erkeklerin de gözlerini ondan ayıramadıklarını gördüm. Kıskançlık belki de bir miktar beğeniyle onu süzüyorlardı. Üzerine bir ceket gibi giydiği kendine has çekiciliğin nereden geldiğini ve en önemlisi onun kim olduğunu merak ediyordum.
O ise çekinmeden amfinin ön kısmında ilerlemeye devam ediyordu. O adımlarını atarken ben de tepeden tırnağa onu süzüyordum. Üzerinde siyah kumaş bir pantolon ve beyaz şık bir gömlek vardı. Ciddi bir kıyafetten çok rahat etmek için giyilmiş gibi duruyordu üstünde.
Tereddüt dahi etmeden en son adımını da attı ve amfinin tam ortasında durdu.
En az 1.90'lık boyuyla hayli uzundu. Düz kemikli burnu, dolgun dudakları ve bunlarla uyumlu çıkık elmacık kemikleriyle moda çekimine katılacakken yolunu şaşırmış da buraya gelmiş birininki kadar etkileyiciydi dış görünüşü. Şimdi de kopkoyu derinlikteki gözleriyle karşısında ona merakla bakanları süzüyordu.
Kim olduğundan bile haberdar değildim ama onda insanı kendine çeken bir şey vardı. Biraz bekledi; ona verilen tepkileri inceliyordu.
Neden sonra, "Merhaba arkadaşlar. Ben Fırat Sipahioğlu," dedi güçlü sesiyle.
Yüzü gülmüyordu. Ama olduğu yerden de rahatsızmış gibi değildi.İsmi onu yansıtıyordu. Duruşuna yakışan akılda kalıcı ve gücü yansıtan bir isimdi. Kimilerinin fısıltılı konuşmalarını yok sayarak konuşmasına devam etti.
"Biliyorum. Hepiniz Mansur Hocanızı bekliyordunuz ama kendisi geçen hafta görevinden istifa ettiği için artık derslere gelmeyecek. Ben de bu dönem onun kaldığı yerden sizlerle derslere devam edeceğim."
Bomba haber işte buna denirdi!
Bu kadar genç bir hoca olmasına mı yoksa benim hocam oluyor olmasına mı şaşırsam bilemedim. İşin ilginci Mansur Hoca bu dönem iki dersimize birden giriyordu. Bu da demek oluyordu ki haftanın iki günü üçer saatten toplamda tam tamına altı saat bu adamı görecek ve ona sadece uzaktan hayran hayran bakmakla yetinecektim. Tek söyleyebileceğim tabi tüm kızlar adına konuşuyorum; bu dersten geçme şansımız sıfırdı. Sınıftaki bütün kızlar neredeyse adama benim gibi hayran kalmışlar ve gözlerini kırpmadan onun her hareketini izlemekle meşguldüler. Yan tarafıma bakınca en yakın arkadaşım Ezgi'nin de ağzının ardına dek açıldığını ve karşısındaki insanüstü varlığı tıpkı benim gibi ilgiyle süzdüğümü gördüm.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Y A S A K
Teen FictionYasak; Her gece yatağıma yattığımda onu unutmuş olarak uyanmayı dilerdim ama uyurken de onu sevmeye devam ederdim. Ben de sonunda vazgeçtim...Tıpkı onun benden vazgeçtiği gibi onu unutmaya çalışmaktan vazgeçtim. "Sadece tanıtım amaçlı 3 bölümü yer a...