Sen Ölüme Gidersin Ölüm Sana Nefes Olur

42 10 0
                                    

Kış mevsiminin kahve kokulu pencerelerinden kar tanelerinin süzülüşünü izleyen bir çift göz var. Düşünceleri geçmişi tamamen unutmuş. Hatalarından bi haber genç bir kızım. Aklımdan türlü çılgınlıklar.. . '' O mektubu göndermemeliydim. '' dedim içimden. Yıllar sonra karşıma bu şekilde çıkacağını beklemiyordum.
  Aklımdan geçen o sözün üzerinden on yılı aşkın süre geçti. Elinde bir zarf karşıma biri çıktı. '' Bu size mi ait? '' Unutmuştum bu kağıt parçasını. Nasıl mümkün olabilirdi..
Gözlerime korkunç bir yeşillikle bakıyordu. Korkumdan kaçmaya başladım. Çünki ölmek istemiyorum!
Yıllar önce o pencerede keşkelerle düşündüğüm o mektup şimdi yanı başımda. Yaşamdan bıkıp bir mektup yazmıştım. İçinde ismim geçmiyordu. Bunu bir cellata gönderdim. Kime ait olduğunu bulursanız zarfın içindeki paranın iki misli sizin olabilir, işiniz bitince...
Kendi ölümümü kendim istedim yıllar öncesinde ama şuan herşey çok güzelken böyle olamazdı...Unuttuğum o ölüm şimdi bana ne getirmişti böyle..
Kaçmam nafile oldu o korkunç yeşil bakan adam şimdi kollarımı sıkı sıkı kavramıştı. Bağıramıyordum ama neden? Ne oluyor du böyle?
O sert bakışlar bir anda duruldu. Sanki az önce kopan fırtına şimdi yerini dinginliğe bırakmıştı. Usulca gözlerime yaklaştı ve durdu... Anlayamadığım bir biçimde sımsıkı sarıldı bana.. Neydi şimdi bu?
Kollarından kurtulmaya çalışınca beni daha sıkı sardı. Boğulmak üzereydim sanırım bıraktığında. Gözlerime o anlamlandıramadığım gözlerini dikerek baktı ve '' Anlatacağım herşeyi, en başından.. '' dedi. Ve ellerimi tutarak onu takip etmemi sağladı. Engel olamıyorum..
Tuhaf bi yere geldik ve burası şehir merkezinden oldukça uzaktı. Tek kelime edemiyordum. Ölümüm böyle mi olacaktı.?
Sanırım dağ kulübesi gibi bir yere girdik. Bir masa ve iki sandalye vardı. Oturduk ve uzun uzun sustuk. Ben bu sessizliğin ölümümü getireceğini düşünürken bir anda gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Anlayamıyorum neden içimden onun gözlerini silmek geldiyse öyle bir anda..
Sessizlik bozuldu ve adının Savaş olduğunu öğrendiğim adam söze şöyle başladı.''Bende anlamadım nasıl olduğunu. Bir anda yani ilk seni gördüğümde. Kaldırımın kenarında ağlarken...'' Ben ne demeye çalıştığını anlamayı denerken bu cümleye şaşırdığımı görüp şöyle devam etti. '' İki yıl önce bugün evet köpeğin Cesur'u kaybettiğin de kaldırıma oturup ağlamıştın. Senin izini bulduğum o gün seni öyle görünce bende ağladım. Neden bu kadar aptallaşmıştı yüreğim bilmiyorum ama senin gözlerindeki okyanustan bir damlanın akmasını istemedim o an. Yanına gelip benden bu mektupta yapmamı istediğini yapabilirdim ama sana o gün peçete uzatmayı tercih ettim. Çünki sen benim hayatım da beni ağlatabilen tek insan oldun. Farkında olmadan. O gün seni takip etmeye başladım. Hayatını merak etmeye, senin her gülüşünün sebebini öğrenmeye çalıştım. Ve oldu da... Her gün biraz daha bağlandım sana. Uykusuz da kaldım seni görebilmek için çok sabah uyudum da. İçimde çeliştim hep.. Ölüm mü yoksa ölümün getirdiği o nefes mi? Tercihim zordu ama ben gerçekten seni gördüğüm o ilk gün nefes aldığımı hissettim. Ve seni seçtim.. Karşına çıkmak kolay olmadı benim için.. Şuan ne dersin bilemem ama bu cellata nefes aldıran sensin.. Sende gidersen bu katil kendi cellatı olacak.. ''
Sustu ve sustu... Gözlerinden akan yaşları bu kez o sildi. Ben cellatımın bana aşık olmasına mı şaşayım. Yoksa o yeşil gözlerin kıpkırmızı kalmasına dayanamayıp kendi ağlamama mı?
O günü çok iyi hatırlıyorum. Peçetesini aldığım adamı aylarca aramıştım. Teşekkür edip onun gözlerini bir kez daha görmek için. Ve şuan o adam karşımda. O gün iyilik yapan adam mı, cellatım mı bilemiyorum ama ölümün neler taşıdığını anlıyorum artık.
Ve şimdi elimde bir fincan kahvem başım Savaş'a omzunda.. Koltukta oturmuş film izliyoruz.
Cellatıma aşık oldum evet doğrudur.. Şimdi ölümün getirdiği o nefesle bir ömür geçiriyorum. Ben ölümü çağırdım... Ölüm bana nefesimle geldi.. Sonsuzum oldu..

Ölümün En Güzel TarafıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin