CAN GELİYOR

16 4 0
                                    

Alp ve Esila kimseyi beklemiyorlardı. Akıllarından türlü senaryolar geçerken Alp aşağı kata doğru yöneldi ve Esila'ya;

- Sen burada bekle, ben seslenmeden odadan çıkma dedi.

Esila bir şey söylemedi ama Alp'in söylediğini yapacağı aşikardı. Onun burada olduğunu Alp dışında kimse bilmiyordu. Esila odadaki eşyaları ve fotoğrafları incelemeye başladığı sırada Alp kapıyı çoktan açmıştı bile. Korkulanın aksine gelen tanıdık bir simaydı. Alp'in karşısında duran uzun boylu esmer ve oldukça ciddi görünen genç, Alp'in üniversiteden bölüm arkadaşı,Can'dı. 

Can, üniversite yıllarında oldukça başarılı biriydi.Okulda ve genel hayatında çoğu kız ondan hoşlanır fakat Can'ın ciddi ve sert tavırlarından dolayı yaklaşamazlardı. Daha önce hayatına kimseyi almayan Can içinde kimseye karşıda bir şey hissetmemişti. Buz prens denilmesi bu huylarından kaynaklıydı. Alp ve Can çok samimi dostlardı belki de öz kardeş olsa anca bu kadar olabilirdi. Eski diller üzerine okudukları bölümde hep en iyisi onlar olmuştur ve birçok yabancı dil biliyorlardı.

 Şimdi ise Can çok ciddi ve içten içe tedirgin biçimde evin içine girmişti. Siyah giyinmekten başka bir şey bilmeyen Can bu sefer beyaz tişört giymeyi başarmıştı. Alp onu salona doğru aldı ve beraber oturdular.

Can suskundu ama Alp daha fazla dayanamayıp bu suskunluğa ses kattı;

-Bir şey mi oldu?

-Olmaması gereken bir çok şey!

-Anlatacak mısın?

-Senin kızın ailesi, ölmüşler..!

Salonda bir anda mezar sessizliği peyda oldu. Alp bu kadar hızlı olacağını düşünmemişti. Kendi ailesi yurt dışına gittiği için şanslılardı. Ama bunu Esila'ya nasıl anlatacaktı? Ve Can olayların çoğunu bilmiyordu. Sadece Esila adında bir kızın korunması gerektiğinden haberdardı. Kızı hiç görmese de hakkında pek çok bilgiye sahipti.

Esila ise tüm olanlardan habersiz üst kattaki oda da bekliyordu. Alp'in aklına Esila'ya beklemesi gerektiğini söylediği an geldi ve üst kata doğru 'Esila' diye seslendi. 

Esila duyduğu ses üzerine içinde bulunduğu güzel ortamdan çıkmak için kapıya yöneldi. Düşündüğü o senaryolar sanki zihninden silinmişti ve içinde başka hisler vardı. Boğazında bir düğüm, tarifsiz bir sızı...

Merdivenleri indiği her basamakta kalbi bir tık daha hızlanıyordu. Alp'in karşısında oturan genç merdivene sırtı dönük biçimde duruyordu. Esila onun Alp'in arkadaşı olabileceğini düşündü.

Sakin adımlarla Alp'e doğru ilerledi. Gencin yüzüne bakmadan Alp'e yaklaştı ve;

-Neler oluyor? dedi Alp zor da olsa yutkundu ve;

-Esilam, anne ve baban..

-Ne oldu onlara?

-Ölmüşler!

...

Esila bir an kavrayamadı. Alp'in 'ÖLMÜŞLER' sesi kulaklarında yankılanıyordu adeta. Düşler, kararmaya başladı. Eliyle başını tuttu. Gözlerinden istemsiz damlalar süzülüyordu. Dengesini kaybeder gibi olduğunda Alp onu tutmak istedi. Ancak Esila onun kolunu ani bir refleksle itti. ''Bu imkansız, olamaz böyle bir şey, onlar ölemez.'' diye sayıklamaya başladı. Geri geri giderken bir an tüm dünya karma karışık bir hal aldı. Yere yığılmasına ramak kalmıştı ki Can buna mani olarak onu kucakladı. Alp'in gözleri yerinden çıkacakmışçasına açıldı ve Can'ın kollarındaki Esila'ya baktı.

Can onun bu tavrını umursamadan kollarında ufalan bu kızcağıza baktı. Çok masum görünüyordu. Gözlerinden süzülen yaşlar Can'ın kollarını ıslatmaya devam ederken Can onu üst kata çıkardı. Yatağa usulca bırakıp üzerini örteceği sırada çok sessiz bir hıçkırık duydu. Baygınken ağlıyor muydu? 

Onu yalnız bırakmak istedi ve kapıya yöneldiğinde Alp kapıda onu izliyordu. Sinirli ve bir o kadar acizdi. En yakın dostuna böyle bakması onun da hoşuna gitmiyordu.

Bir an olsun Esila'yı başkasıyla düşünmek. Diri diri yanmaktan beter geliyordu. Bir nevi saplantı olmuştu bu aşık onun için. Esilasız bir hayat düşünmüyordu.

Can onun bu halini anlamış olacak ki düşüncelerini belli etmemek adına;

-Ne olacak şimdi? diye sordu. Alp çaresizce bilmediğini belli eder gibi kollarını iki yana açtı ve merdivenlere yöneldi. Can'da peşi sıra gitti ve olayları konuşmak için mutfakta kahve yaptılar. Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Esila baygın diğerleri hala ayaktaydı. En azından Alp ve Can öyle düşünüyordu.

Esila yaklaşık on dakikadır ayık vaziyette ağlıyordu. Biliyordu böyle birşeyin başına geleceğini ama sonuçta ailesiydi. Onlardan başka kimsesi yoktu. Şimdi ne yapacaktı? Bir başına kalmış olmanın hissi onu mahvediyordu. Ağlamaktan şişen gözlerini sildi ve aşağıya inmek için üzerine düzgün bir şeyler giydi. 

Ortalık sessiz olduğu için uyuyorlar sandı. Su almak için mutfağa yöneldiğinde, kapıda Can'la çarpıştı. Çarptığı bölge kas yığını olunca burnu sızlamıştı. Can'ın omuzlarına anca geldiği için bu beklenen bir şeydi. Can ' iyi misin?' diyerek nazikçe çenesini kaldırarak ona baktı. İlk kez göz göze geldiler ve Esila istemsiz bir utangaçlıkla' iyiyim' diyebildi. Ve Alp'in yanına gitti.

Alp ona sarıldı ve alnına bir buse kondurdu. 

-Daha iyi misin? diye sorduğunda Esila başını sallamakla yetindi. Can bu durumdan sıkılmış olacak ki bulunduğu kapı ağzından; 

-Size iyi geceler, ben odama çıkıyorum. diyerek uzaklaştı. 

Esila ve Alp mutfakta yalnız kalmışlardı. Alp olan biteni tek tek anlattı. Can ile nasıl arkadaş olduklarını ve bu gece buraya ne için gelmiş olduğunu. Anne ve babasının ölümünden de on yıl önceki yaşanan olaydan da bahsettiler.

 Esila'nın şişkin gözleri ve ağlamaktan ağrıyan başı daha fazla dayanamadı. Alp'ten müsaade isteyerek yukarıdaki boş odalardan birinde uykuya daldı.

Alp'te Esila için hazırladığı, fotoğrafların bulunduğu odaya girdi ve bir köşede sızıp kaldı.

Can ise odasında yatağına uzanmış bir o tarafa bir bu tarafa dönüyordu. Esila'nın bayılması ve kucağındaki o masum hali, yatağa yatırdığında ki o hıçkırığı ve kapıda çarpıştıklarında göz göze gelmeleri.. Gözleri, çok güzellerdi. Aklında bu düşünceler varken uyuyamazdı. Şafak sökmek üzereydi ve içindeki dosta ihanet hissi zihnini kemiriyordu. 

Daha fazla dayanamadı. yataktan fırlayıp odadan çıktı. Esila'nın odasının kapısı açık kalmıştı ve istemsizce gözü oraya kaydı. Çok güzel uyuyordu. Bilinçli bir şekilde  odasına girdi ve usulca; 

-Esila, uyanır mısın? Konuşmamız gerek, dedi.

Sabahın bu saatinde ne konuşacaktı?

Ölümün En Güzel TarafıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin