1. BÖLÜM

53 5 2
                                    

Elimden kalemi bırakıp arkama yaslandığımda saat sabahın 5 idi. Artık yorgunluktan bitmiş , bütün gece resmi bitirmek için uğraşmıştım.. Yaptığım resme her zaman olduğu gibi memnuniyet ile bakıp esneyerek oturduğum sandalyeden kalktım ve gerildim , bütün kemiklerim sızlıyordu. Üstelik bununla da kalmayıp 2 saat sonra işe gidecektim. Herkesin uyuduğunu bilerek yavaşça odamdan çıkıp banyoya girdim. Aynada gördüğüm kişi ile uzaktan yakından alakam yoktu. Uykusuzluktan şişmiş , kan çanağı olmuş gözler ve dağılmış saçlarımla berbat görünüyordum.

Hızlıca elimi yüzümü yıkayıp banyodan çıktım ve parmak uçlarımda yürüyerek mutfağa girdim. normalde kahvaltı yapmayı pek sevmezdim hele de sabahın erken saatlerinde canım bir pek yemek istemezdi ama bütün gün pek bir şey yiyemeyeceğimi bildiğimden ekmeğin üstüne sürdüğüm vişne reçeli ve şekersiz kahveyi hızlı bir şekilde mideye indirdim. Odama gidip hızlıca altıma dar bir kot pantolon , üstüme bordo kazağımı ve siyah yağmurluğumu geçirdim. Saçlarımı tarayarak hızlıca topladım ve işte hazırdım.

Çanta kullanmaktan nefret etiğim için kulaklığımı ve az miktarda olan paramı cebime sıkıştırarak evden çıktım. Yol mesafesi yarım saatte olsa kulaklığımı takarak yürümeyi çok severdim. Hafiften yağmur çiselemeye başlamıştı ve bu en sevdiğim şeydi. Yağmurda yürümek , yağmuru hissetmek ... Bazen ellerimi öne uzatır parmak aralarımdan akan yağmur suyunu izlerdim sadece. Yağmurun değişik bir şekilde iyileştirme gücü vardı vücudumda ve sanki tüm üzüntümü benden alıp götürüyordu. Acele etmeden her zaman olduğu gibi Cem Adrian dinleyerek ve artık kendimce oyun haline getirdiğim kaldırım taşlarını sayarak ve çizgilere basmadan kafenin yolunu tuttum. Çalıştığım kafe iki katlı büyük bir yerdi.

İki senedir burada çalışıyordum ve çok seviyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İki senedir burada çalışıyordum ve çok seviyordum. Okyanus Kafe..

İçeriye girdiğimde Eda elindeki pembe bezle masaları siliyordu. Beni görünce bezi masaya bırakıp yüzünden hiç silinmeyen gülümsemesi ile yüzüme bakıp

''Günaydın Gülsev nasılsın? '' diye sordu. Onu yaklaşık 1 senedir tanıyordum. Hayatımda gördüğüm en kıvırcık ve turuncu saçlara , kocamak iki gamzeye ve bitmeyen , güldükçe bulaşan neşeye sahipti. Bende ona gülümseyip

'' Günaydın Eda sabah sabah bu enerjiyi nerden buluyorsun anlamıyorum '' diyerek ona takıldığımda tekrar güzel gamzelerini gösterecek şekilde gülümseyerek

''Asıl ben seni anlamıyorum kızımm düzelt şu yüzünü somurtma benimde enerjimi düşürüyorsun. Ne zaman gülümserken göreceğim seni acaba ? diye sitem etti. Onu takmayarak ve dil çıkarma isteğimi yok sayarak bize verilen küçük odaya geçip üstümü değiştirdim. Bu sabah kafede ikimiz vardık. Kafenin sahibi Serkan abi kızı Buse hasta olduğu için gelemeyeceğini söylemişti. Aslında kafede 6 kişi çalışıyorduk. Ben , Eda , Edanın ikizi Hasan , Cem ve bulaşıkçımız Nesrin abla. Ama nöbetleşe çalıştığımız için bu sabah iki kişi işleri halledip öğeden sonra işleri Cem ve Hasana devredecektik. . Kafe yavaştan dolmaya başlamıştı . Pek yorucu bir iş sayılmasa da kafe işlek bir yerde olduğu için haliyle yoruluyorduk. Hele de hem okul hem iş olunca daha da yorucu oluyordu. Aslında çalışmama gerek yoktu. Yanlarında kaldığım Süleyman baba ve Ayfer annenin maddi durumları gayet iyiydi ama ben asla onlara yük olarak yaşayamazdım. Liseye geçtiğimden beri hem çalışıp hem de okuyordum.

Yaban YeşiliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin