Hesabı ödeyip, dışarı çıktılarında yağmur da şiddetini arttırmıştı. İki arkadaş kolkola girmiş halde hızlı hızlı yürürlerken, kulaklarına anlamadıkları bir dilde slogan sesleri geldi. Remziye Zeynep'e dönüp;
''Bu seslerde ne? Gösteri falan mı var acaba? ''
''Bilmem anlarız şimdi. ''
Meydana girdiklerinde yüz, yüzeli kişilik bir grubun ellerinde kırmızı bayraklarla anlamadıkları dilde slogan atarak, ters istikamete doğru yürüdüklerini gördüler. Polisler de yarı çember oluşturmuş bir şekilde göstericilerin peşinden gidiyordu.
''Bayraklara bakılırsa bunlar Arnavut olmalı. ''
''Evet kırmızı üzerine siyah çift başlı kartal. Arnavutların bayrağı.''
''Neden eylem yapıyor olabilirler? ''
''Sanırım bizi kaçıran teröristlerin söylediği nedenden. Makedoya'dan ayrılıp, bağımsızlıklarını ilan etmek için. ''
'' Bizim yakışıklı da bu eylemcilerin arasında olabilir mi acaba?
''O ukala heriften hiç bahsetme bana. ''
Remziye uzaklaşmakta olan grubun ardından bakarken;
''Onun burada olabileceğini sanmam. Bu göstericiler daha çok ayak takımına benziyor. ''
Zeynep arkadaşına öfkeyle baktı ama cevap vermedi. Hala göstericilerin arkasından bakmakta olan Remziye arkadaşının bakışlarını fark etmedi. Buluşma yerine ulaştıklarında ikisi de sırılsıklam olmuştu. Zeynep'in kapişonunun içinden sarkan uzun saçlarından sular damlıyordu. Akşam yemeği için restorana gitmek üzere otobüse bindiler. Zeynep kapişonu başından çıkarıp, saçlarını eliyle sıvazlayıp suları akıtıp saçlarını kurutmaya çalışırken;
''Şu hale bak ya ıslak sıçanlara döndük. Keşke restorana değil de direk otele dönsek. ''
''Sana katılıyorum arkadaşım. Duyduğuma göre restoranda canlı müzik, folklor gösterisi falan varmış. Kıyafetlerimiz ıslak. Saç baş perişan, makyaj dersen sabahtan bu yana hiç kalmadı. Eğer havalı bir yerse, biz çok gariban kalacağız. ''
''Hiç umurumda değil. Bizi burada kim tanır ki? Otobüstekilere baksana bizden beter olanlar var. ''
''Evet ya. Şu Adana'dan geldiklerini söyleyen orta yaşlı çift mesela, biz kazak ve montlarla donarken, onlar bu soğukta tişörtle gezdiler. ''
Kısa süren yolculuğun ardından otobüsten indiklerinde hava kararmıştı. Üstünde yanıp sönen neon ışıkları olan bir kapıdan geçip sık ağaçların yer aldığı, yeşil alanların yürüyüş yolları ile bölündüğü büyük bir bahçeye girdiler. Rehberin önderliğinde yürüyüş yolunu takip edip, alçak bir set oluşturan toprağın içinden akan suyun biriktiği etrafı taşlarla çevrilmiş doğal görünümlü küçük bir havuzun başına geldiler. Etrafı ışıklandırılan havuzun içindeki sular diğer ucundan suni yapım dar bir kanalla aşağılara doğru akıp gidiyordu. Burası Ohri gölünü oluşturan suların çıktığı kaynakmış. Cilt için çok faydalı olduğundan, turistler gelip bu kaynaktan şişeler dolusu su alıp giderlermiş ama artık su alıp götürmek yasaklanmış. Remziye Zeynep'e dönüp;
''Bizdeki şansa bak. Buraya kadar geldik ama sudan faydalanamayacağız. ''
''Boşver ya, bizim ülkemizde ne şifalı sular var. ''
Restorana gitmek üzere geri döndüler. Karşılarına kır lokantası görünümlü iki ahşap yapı çıktı. Birinin sadece üstü kapalıydı. Diğerininse duvarları yarıya kadar ahşap ve sonrası cam kaplıydı.
Remziye arkadaşının koluna sarılarak;
''Bizi bu soğukta dışarıda oturtmazlar değil mi? ''
''Sanmam. Böyle bir şey yaparlarsa yolcular çıngar çıkarır. ''
Remziye ıslak giysileri içinde üşüdükleri her hallerinden belli olan grubun perişan haline bakarak;
''Milletin haline baksana, çıngar çıkarmakla kalmaz turizmcileri paralar. ''
Neyse ki korktukları olmadı. Kendilerine kapalı mekanda yer ayrılmıştı. Kare
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİZEMLİ YABANCI (KİTAP OLDU. )
RomanceBalkanlar' dan başlayıp İstanbul'a uzanan macera dolu bir aşk hikayesi okumaya hazır mısınız? Huzurlarınızda GİZEMLİ YABANCI.